12 Şubat 2010 Cuma

11- 02- 2010 Porsche 911


Kullanılan Otomobil: Porsche 911 Carrera 1985

Hayatınızda bazı unutamadığınız tarihler vardır. Tüm yaşantınız boyunca hatırlayacağınız, hafızalarınıza kazınan, zihninizin derinliklerine işleyen olayları hatırlatır o tarihler.

11 Şubat 2010 tarihi artık böyle benim için. Bu tarih hayatımda en çok sevdiğim otomobillerden birini ilk kullandığım günü hatırlatacak bana ilerleyen zamanlarda: 1985 model Porsche 911 Carrera.

Liseden sınıf arkadaşım Begüm’üm babasının otomobili bu Porsche. Sinan amca uzun zaman önce söz vermişti bana kullandıracağına dair. Şansım bugüneymiş. Kahramanımız, kahverengi gövdesi, bordo deri döşemeleri, 3.2 lt hacmindeki boxer motoru, 231 bg gücü, içerisindeki tüm sistemleri saat gibi çalışması ve sunroof’uyla tertemiz bir örnekti.

Kapalı garajda duran yerine indiğimizde sessizdi. Uzun zamandır uykudaymış çünkü. Hemen aküsüne takviye kablosu taktık ve Porsche adeta anahtarı yerine takar takmaz çalıştı. Benzin pompasında birikmiş çiğ benzin kokusu yayıldı hemen etrafa. Çok istekli gibiydi, benim kadar olabilir mi? Sanmıyorum...
İlk olarak Sinan amca direksiyonda. Bense sağ koltuğun keyfini çıkarıyorum. Bu model bir 911’e ilk binişim. Kabin baş mesafesi olarak oldukça yeterli ama diz mesafesi biraz dar gibi. İçerisi eskimiş deri kokuyor, kabinin nostaljik havası kadranları aydınlatan ampullerin renginden kaynaklanıyor.

Ön konsol incecik ve ön cam yaklaşık 50 cm önümde, dik bir şekilde duruyor. Koltuklar düşündüğümden daha iyi destek sağlıyor.

Yola çıkıyoruz, Porsche hiç de beklediğim gibi sert bir otomobil değil. Amortisör sistemi sanki yeni gibi, darbe emişleri çok başarılı. Kendi Fiesta ST’mden çok daha konforluyuz, en azından sallanmıyoruz her çukurda.

Sahil yolunda ilerlerken Sinan amca “Şimdi sağa çekeceğim sen kullan” diyor.
Aman tanrım! Hayallerim gerçek olmak üzere!

İlginç kapı açma kolunu çekip kapıyı açıyorum ve sürücü koltuğuna geçiyorum. Hmm, uygun sürüş pozisyonumu ayarlayıp (koltuklar elektrikli) kemerimi taktıktan sonra Porsche’nin o efsaneni pedallarına bakıyorum hemen. Tabanın içine doğru giren pedallar his olarak çok sert ve birbirine çok yakınlar. Ayağınız gazdan kaldırıp frene götürmek istediğinizde, ayakkabınızın ucu birkaç cm yukarıda duran pedalın kenarına takılıyor. Sanırım daha ince bir spor ayakkabıyla kullanmak daha doğru olacaktır. Ya da benim gibi devasa ayaklara sahip olmamak!

Debriyaj da sert ve pedalın hareket alanı çok geniş. Hareket alanı geniş ama kavraması oldukça dar bir alanda gerçekleşiyor. Dolayısıyla pedalın alt kısmı tabandan çıktığı anda otomobil harekete geçtiği için sarsıntısız bir kalkış yapmak çok zor. Yine de stop ettirmemeyi başarıyorum.

Direksiyon çok ince ve biraz ağır ama tepkisi çok iyi. Sürüş pozisyonu mükemmele yakın, çok alçaktayım ve herşeyi görüyorum, önümde 911’in o yuvarlak farlarının kaputun üzerinde uzanışına bakıyorum. İnce sütunlardan dolayı görüş muhteşem. Tam karşımda devir göstergesi var.

İlk vites geçirişim! Debriyaja bastım, kavramayı hissediyorum vitesi kendime çektim, vites kolu sert ve geçiş yolları pek de net değil. Doğru hareketi yaptığınızda vites atmak çok kolay ama doğru hareketi yapmak zor ve biraz fiziksel güç gerektiriyor.
Biraz gaz veriyorum, hava soğutmalı boxer 6 silindir arkamda ‘hadi ama biraz daha, biraz daha’ der gibi. Devir göstergesi 3500 d/dak’dayken 3’e geçiyorum. 911 düşük devirleri pek sevmiyor.

Önümdeki ışık kırmızı yanıyor. Söz Sinan Amca’da:
“Şimdi motor ısındı, istersen basabilirsin biraz”
Oleey!!!

Motoru hafif devirlendirdim, yeşili bekliyorum. Işıkla birlikte debriyajı bırakıyorum ve sert bir şekilde kalkıyoruz, ikinci vitese geçerken devir göstergesi 6500’e kadar yükseldi. 2’yi bitirip 3’e geçtiğimde hızım 120 km/s civarında. Vites oranları oldukça uzun, 3, 4, 5 derken 160 km/s’yi bulmuşuz.

Fren yapıyorum, pedal yine çok fazla hareket ediyor. Freni hissetmek zor, otomobilin yavaşladığı bölgeyi bulmak için biraz araştırma yapmak gerek.

Şanzıman öyleydi, pedallar şöyleydi derken Maltepe’ye gelmişiz bile. Dönüş yoluna geçiyoruz. U dönüş yaparken aklıma gaz vermek gelmiyor değil, ama yapmıyorum.
Cadde trafiğinde ilerliyoruz, dur kalklarda 911 gayet kolay bir otomobil. Gelen geçenlerin gözlerini üzerinizde hissetmek çok keyifli. Sanki çok güzel bir bayanla sokakta yürüyor gibisiniz, herkes imrenen gözlerle size bakıyor.

Telefonum çalıyor, arayan Alişan.
“Olm, ne kullanıyorum tahmin et!”
“Eee, bilmem ki? Ne?”
“Neyse uzamayacağım lafı, 85 model bir 911”
“Neeee! ..... Nerden buldun olm?”
Nerden bulduğumu anlatıp, telefonu motora doğru yaklaştırıp sesini dinlettiğimde Alişan’ında benim gibi dağıldığını anlıyorum. Telefonun ucundan ses gelmiyor.
“Olm kapıyorum ben, kötü oldum” diyor Alişan.

Ben de kötü oldum, hem de çok kötü. Nasıl olabilir? Nasıl bir otomobil bu kadar etkileyici olabilir? Nasıl zamana bu kadar karşı koyar, nasıl böyle rijit, tok, diri ve sağlıklı kalabilir?

Aklım almıyor, Stuttgart’takilerin nasıl birileri olduğunu, nasıl böyle bir formül bulduklarını, nasıl bu kadar mükemmel olabildiklerini... Bu bağımlılık yaratan birşey, karşı gelinemez ve vazgeçilmez...

Üstelik bu ilk 911 kullanışım değil, daha önce de 2006 model bir 911 Carrera 4S kullanmıştım ama o bile bu kadar ‘dağıtıcı’ değildi. Yani bu normal değil, 85 model bu kadar iyi olmamalıydı, bu kadar etkilememeliydi beni...

911’i garajına getiriyoruz, park ediyorum. Motoru kapatmak gelmiyor içimden, sanki kapatsam bir daha asla açamayacak gibi hissediyorum kendimi.

Neyse ki Sinan amca imdadıma yetişiyor:
“İstediğin zaman tekrar gel kullan, hatta gündüz gel daha keyifli olur.”
Çok yakın bir zamanda geleceğim sana 911. Geleceğim ve tekrar birlikte olacağız, söz veriyorum...

1 yorum:

  1. Hikâyede telefonu üzgün bir sesle kapayan benim :) Ama bizler yani otomobille iç içe hatta otomobillerin sınırlarımızı belirlediği bir dünyada yaşayanlar için bu durum hiç de şaşılası değil.

    Berk'in tasvir etmek isteyip de heyecandan doğru sözcükleri bulamayışı, "olumm oluumm anlatamam sana deyişi..." süperdii...

    Eski ve gerçek bir Porsche kullanmak... İşte budur...

    YanıtlaSil