26 Nisan 2010 Pazartesi

17- 04- 2010 WRC Türkiye Rallisi 2. gün




Bugün biraz daha rahat davranıp geç çıktık evden. Gülşah’da bizlere eşlik ediyor ikinci günde. İlk etabın startı 09.56’da. Çok acele etmiyoruz ama birazdan nasıl bir koşuşturmaya gireceğiz belli değil.

İstanbul Park’a doğru gelirken gideceğimiz seyirci noktasının tabelası sol tarafı gösterdiği için o yöne doğru ilerliyoruz. Yaklaşık 15- 20 dakika ilerledikten sonra yanlış yolda olduğumuzu idrak edip geri dönüyoruz ve böylece ilk etabın startına az bir süre kalıyor. Direksiyonda ben varım. Yaklaşık 40 dakika, önümüzdeyse 30 km’ye yakın bir mesafe var. Deliler gibi gidiyoruz, Sandero’nun limitlerindeyim. Hızımız bu daracık yollarda 120- 130 km/s’lerde dolaşıyor.

Alişan yolları biliyor ve not okuyor bana:
“Sol 3, ardından sağ 4’tü sanırsam.”
Bu sağ 4 biraz kör bir viraj, yan iç tarafta bitkiler olduğu için görüşü pek açık değil. Virajı bayağı keserek 4. viteste giriyorum ama viraj 3’müş meğerse. Sandero kayıyor sola doğru, bu arada karşıdan gelen siyah Seat Leon’u fark ediyorum. Arkadan Gülşah’ın sesini duyuyorum:
“Amaan Berk!” diyor.

Korkacak bir şey yok, sakinim. Kayıyoruz biraz sadece hepsi bu. Kontrayı veriyorum vitesi üçe takıyorum ve gazı dipliyorum. İşte bu kadar, Leon’un sürücüsüyle yanak yanağa gelecek kadar yakınız birbirimize. Sanırım biraz yavaşlasak iyi olacak, bu kadar riske gerek yok.


Neyse bu şekilde 30- 35 dakika yok aldıktan sonra etaba yetişemiyoruz ve bir sonraki etap planlarımıza dahil oluyor. Yazık oldu...

Neyseki burası da güzel bir yermiş. 11’nci özel etap Ulupelit’teyiz. Önümüzde bir ‘U’ viraj var ve ben hemen virajın içindeki yerimi alıyorum.

Gülşah soruyor:
“Nereden geçecekler?”

“Yaklaşık 25 cm ötesini göstererek tam buradan” diyorum
“Nasıl yani?” diyor. Eh haklı... Biraz fazla yakınlar galiba...

İlk Ogier geliyor, gerçekten çok ama çok yakınımdan geçiyor. Yani elimi uzatsam Ogier’in kaskına dokunacağım. Fotoğraf çekmeye çalışıyorum ama çok hızlı oldukları için başarısızım. Üçüncü denememde Hirvonen’i yakalıyorum, ardından bir de Solberg! Tamamdır işte artık elimde WRC’nin çekilmiş en yakın etap fotoğrafı var! Daha ne yapayım! E bu etabın da güzelliği bu oldu.

Riva’ya doğru yola çıkıyoruz. Ama yine şans bizden yana değil. Bir yanlış yol ve vakit kaybıyla, yine geç kalıyoruz etaba. Ama olsun burası deniz kenarı ve Ford’un seyirci noktası var. Yani çok güzel bir manzaraya sahibiz, keyfimiz kaçmıyor. Burada yağmur başlıyor biraz.

Üstelik yemek konusunu da burada çözebiliriz. WRC’ler, S2000’ler derken otomobiller bitiyor. Yemek sırası. Sosis, salata gibi şeyler atıştırıp, günün bizler için son etabına doğru yola çıkıyoruz.

Hedefimiz Göçbeyli etabı. Neyse ki vakit konusunda sınıtımız yok. Rahat rahat yol alıyoruz. Üstelik geldiğimiz yer de gayet güzel. Alişan’ın çektiği videodan da göreceğiniz gibi uzun bir asfalt düzlük sonunda otomobiller el freniyle toprak zemine geçiş yapıyor. Bana kalırsa en güzeli WRC’leri bu kadar hızlı görmek. Önümüzden gerçekten çok hızlılar. Ardından sert bir fren ve el freni. Daha ne olsun ki? Raikkonen el freni çekince otomobili stop ettiriyor. Ama bunun dışında pek bir olay olmuyor.
Geri dönüş yolunda da Raikkonen’i lastik değiştirirken görüyoruz yol kenarında. ‘Buz adam’ her zamanki gibi soğuk. Otomobilin yüksekliğini ayarlıyor, lastiklerini değiştiriyor, co- pilotuyla konuşuyorlar ve biz de fotoğraflarını çekiyoruz. Ne yazık ki videoları da vardı ama makinenin gazabına uğradığı için koyamıyorum.

Etapları bitirip servis noktasından WRC maceramızı noktalayacağız. Bu önemli çünkü her gittiğim yarıştan bir şeyler almayı adet edindim kendime. Yine bu gelenekten vazgeçmiyorum ama bu defa en çok ST’ye birşeyler alıyorum. Sticker’lar, bir bayrak, emniyet kemeri pedleri...

Eh, alışverişimizi de yaptıktan sonra evlere doğru yöneliyoruz. WRC’yi özlemişim (2008’dekine ameliyat olduğum için gidememiştim). Sandero’dan memnun kaldık, en azından fiyatına göre mantıklı bir tercih, bir start izledik, toplamda 8 etap gördük, etaplar arası pilot sohbetleri, bir dünya rekoruna şahit olduk ve çok keyifli bir 2 gün geçirdik.

Pazar sabahı TRT’nin canlı yayını için stüdyoya gideceğim, Formula 1’de Çin GP’si var. Motorsporlarına doyduğum bir hafta sonu oldu bu... Çok yoruldum, çok eğlendim...
">

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder