19 Nisan 2010 Pazartesi

15- 04- 2010 BMW 5 Serisi

Kullanılan otomobil: BMW 530d
BMW’nin yeni 5 Serisi’nin Türkiye lansmanı için İstanbul Park’taydım. Güneşli ve sıcak bir gündü, çok kalabalık değildi, kısacası tanıtım için güzel bir gün seçimiydi.


İlk önce diğer 5 Serileri’ne bakarak başladım güne. Nasıl evrim geçirdiğini bir defa daha gördüm. Aralarında en güzeli E39 kodlu olan, bir önceki kasa olan E60’a ise hiç mi hiç alışamamıştım. Aslında sorun onda değil tasarımcısı Chris Bangle’daydı. Sayın Bangle’ın tasarım anlayışıyla hiç mi hiç uyuşmadık bugüne kadar.

Ardından yeni 5 Serisi’ni incelemeye başlıyoruz. İlk görüş için oldukça kibar olduğunu söylemem gerek. E60 gibi birşeyleri sorgulamıyor, gözleriniz oraya buraya takılmıyor, tuhaf yüzeyler, tanımsız şekillerle karşılaşmıyorsunuz. Net, akıcı ve modern bir çizgisi var yeni 5 Serisi'nin. Alçalan tavan çizgisi ve dar camlar 5 Serisi’ne coupe görünüşü kazandırıyor.
Profildeki arka tarafa doğru uzayan ve kapı kollarının üzerinde yer aldığı omuz çizgisi güçlü ve dinamik bir duruş sağlıyor. Motor kaputunun üzerindeki çizgiler dalga efekti verirken BMW logosunu vurguluyor. Tipik büyük böbrekler ve ‘Hofmeister Kink’ bunun bir BMW olduğunu anlatmaya yetiyor.
Ardından kabine geçiyoruz. 7 Serisi’yle olan benzerlikler gözlerden kaçmıyor. Sürücüye doğru çevrilmiş kabin eski 5 Serileri’ni anımsatıyor. Konsoldaki büyük ekran da fikri de yine 7 Serisi’nden. Dar camlara rağmen oldukça ferah bir yer burası. Baş mesafesi oldukça fazla, diz ve dirsek mesafesi de keza aynı şekilde.

Önü böyle, arkası şöyle, kabini öyle derken sıra geliyor kullanıma. Bu konuda herkes gibi acele etmiyorum. İlk önce arka koltuğa oturmayı düşünüyorum, nitekim seçtiğim otomobilin sürücü kapısını Auto Motor & Sport dergisinden Fahir açıyor. Yanındaysa Otohaber’den Birkan Çalışkan yerleşirken, arka koltuklar Car’dan Mahmut Hayırlıoğlu ve benim oluyor.

Önümüzde Z4 35i eğitim aracımız olacak şekilde toplam 4 otomobil yola çıkıyoruz. Herkes 3 tur atacak ve ardından sürücü değiştireceğiz. Önce yavaş başlıyoruz turlara. 530d oldukça rahat bir otomobil. Arka tarafta tonlarca alan var. Benim gibi uzun boylu birinin bacakları bile arkada çok rahat edebiliyor. Mahmut Abi’yle birbirimize oldukça uzaktayız. Alçalan tavan çizgisi ilginç bir şekilde baş mesafesini kısıtlamıyor. Bu arada otomobilin içi dar camlara rağmen çok ferah, bunda sunroof’un da payı büyük.

Hızlıca atılan turlardan sonra bu sefer direksiyona Birkan geçiyor. Ardından sıra bana geliyor. Sürüş pozisyonumu ayarlayıp vitesi ‘S’ konumuna getirip yola çıkıyorum. Bu arada pace car değişiyor ve 35i’nin yerini 23i alıyor. Bu kötü haber çünkü 23i’nin performansı bayağı kötü, bu da tempomuzun düşeceği anlamına geliyor. Oysa ki altımda 245 bg ve 540 Nm tork var.

İlk bir kaç virajda direksiyonun tepkilerini deniyorum. Oldukça tepkili ve hızlı. Otomobile atik bir karakter katıyor, olup bitenden haberdarsınız. İlk viraja girdiğimde biraz fazla yana yattığımızı farkediyorum. Evet, 5 Serisi standart süspansiyonlarla fazlasıyla buruluyor ama lastikler yola iyi tutunuyor. Her virajda gövdenin hareketiyle bir oraya bir buraya sallanırken koltukların desteğinin pek de yeterli olmadığının farkına varıyorum. Otomobilin içinde gereksiz şekilde hareket halindeyim. Bu belki opsiyon olarak sunulan ayarlanabilir süspansiyonla değişebilir, bilemiyorum.

Ön taraf biraz ağır olduğu için önden kayma çok. Üstelik bunun önüne geçmek zor. Gaz verip arkasını kaydırmak istemek yersiz, çünkü arka lastikler çok iyi tutunuyor. En iyisi otomobili viraja soktuktan sonra gazı sabit tutarak ön lastiklerin yolu kavramasını bekleyerek, yavaşça gaz vererek virajdan çıkmak. Lift off’ta bile arka taraf hareketlenmiyor.

Bazı virajlarda önden kaymadan dolayı kerblerin üzerine çıkıyoruz, hatta kaçış alanları imdadımıza yetişiyor. Meşhur sekizinci virajı böyle bir sürüş karakteriyle almak zor olsa da dördüncü vitesin dibinde son apekse yaklaşıyorum, beşinci vitese geçerken sol lastiğim iç taraftaki kerbin üzerinde. Ayağımı hiç kaldırmıyorum ama dışarı doğru kaymaya başlıyoruz. Derken sağ arka lastiğim kerbin dışındaki yeşil boyalı alana kadar çıkıp boşa dönmeye başlıyor. ESP tabii ki kapalı olduğu için bu arkanın kayması olarak bana geri dönüyor. Biraz kontra ve ayağımı gazdan kaldırma ile durumu toparlıyorum. Hmmm, çok keyifliymiş ama biraz tehlikeli çünkü 5 Serisi hafif bir otomobil değil. Bunu yaparken ağırlığın otomobili etkilediğini hissediyorsunuz. Direksiyon bu gibi manevralar için biçilmiş kafdan. Ani tepkileri ve hızıyla güven veriyor.

Nitekim dokuzuncu virajda bir otomobilin kaydığını görüyorum. Kim olduğunu göremiyorum. Arka düzlükte hızım yaklaşık 210 km/s’ye kadar çıkıyor. Bu motor çok iyi gerçekten, ayrıca kabine gelen ses hiç de dizel gibi değil. Güzel ve homurtulu bir V6 senfonisi sizleri bekliyor.

12 ve 13. virajlarda önce sola sonraysa sağa kırarak ağırlık dengesini bozarak arkayı kaydırıyorum, zira bunu yapmazsanız arkayı kaydırmak neredeyse imkansız gibi. Arka kaymayınca da burun apekse oturmuyor. Torkun gücüyle drifti başlatıp, yarım turluk direksiyon hareketiyle kaymayı tutup bu şekilde yol alıyorum. 5 Serisi kesinlikle dağılmıyor veya yığılmıyor. Sadece devirler hemen bittiğinden dolayı bu çok uzun sürmüyor.

Bunları yaparken hiç terlemediğimi fark ediyorum, ki bu da 5 Serisi’nin ne kadar kolay kullanılabilir bir otomobil olduğunu gösteriyor.
Yaklaşık 10 turun ardından otomobili diğer gazeteci arkadaşlara bırakıyorum. Oldukça başarılı bir otomobil 530d. Ama bir şekilde sürüşüyle beni çok etkilemedi, güzeldi ama olması gerektiği gibi keyifli değil, biraz tutuk gibiydi.
Ardından yukarı çıkıyoruz ve simülasyonlarda kozlarımızı paylaşmaya başlıyoruz. Oynadığımız oyun Race 07, yani WTCC’nin resmi oyunu. Amacımız Aytaç Biter ve İbrahim Okyay’ın dereceleri olan 2:10.857 ve 2:11.326’yı geçmek. Rekoru kırana oyun hediyesi var.

Yüzümde bir gülümseme beliriyor, neden mi? Bilmem ki, GT4’te Nürburgring’de binlerce tur atmanın verdiği tecrübeden olabilir mi?

Önce Emre oturuyor direksiyona.
“Çok zormuş, arkası çok kayıyor” oluyor ilk düşünceleri ve 2:40 civarı bir dereceyle iniyor direksiyondan.
Arkasından Birkan oturuyor ve o da “Sanırım benim baba olma zamanım gelmiş” diyerek 2:36’lı derecelerde iniyor.
Tarık ise daha başarılı, ardından Koray oturuyor direksiyona. Oldukça uzun bir seanstan sonra (yaklaşık 1 saat oynadıktan sonra) 2:17 ile medya mensupları arasında ilk sıraya oturuyor.

Eh bu kadar beklemek yeter değil mi?
“Bir de ben deneyeyim bakayım şunu” diyerek simülasyona oturuyorum. İlk turumu direksiyonun tepkilerine alışarak yavaş atıyorum. Hemen ikinci turda biraz hatalı, biraz kaymalı giderek 2:16.316 yapıyorum. Medya arasında ilk sıradayım. Eh fena değil he?

Bir defa daha deneyeyim diyorum. Bu defa ilk turumdaki hatalardan uzak durmaya çalışıyorum, bir yerde arkam kayıyor biraz, küçük bir kontra ve hafif gaz oynalamalarıyla durumu toparlayıp 2:12.452 yapıyorum. Hmm, işler ilginçleşiyor
2 saniye inebilirim, çok zor değil. GT4’te her zaman yaptığım birşey bu.

Son bir tur daha atacağım diyerek yeni bir tura başlıyorum. Bu sefer daha hızlıyım, özellikle de sekizinci virajda. Oldukça sert ve iyi frenajla turumu tamamlarken son sektörde biraz yavaş kalıyorum ama yine de çizgiyi geçtiğimde ekranda yazan derece Aytaç Biter’i biraz kızdırıyor: 2:10.500.

“Oleeeey!!!” diye bağırarak kalkıyorum direksiyondan.
“Kaç yaptın?” diyor yanımdaki zamanları yazan yetkili.
“2:10.500” diyorum. O esnada Aytaç Biter olanlara pek inanamamış bir şekilde yanıma geliyor.
“Sanırım sana oyunu vermemek için biraz çalışmam gerekecek” diyor bana.
“Valla farketmez oyunu istemiyorum zaten” diyerek karşılık veriyorum.

Gerçekten oyunu almaya niyetim yoktu, almadım da zaten. WTCC pilotunu, yarıştığı serinin resmi oyununda kendi otomobiliyle geçmiştim. Bu bana yeterdi de artardı bile...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder