2 Haziran 2010 Çarşamba

www.ajansotomobil.com Lewis- Jenson

Karakter farkı
Çin’de McLaren’den sezonun ilk dublesini gördük, yarış çok keyifliydi, Hamilton yine muhteşemdi, Schumacher bekleneni veremedi... Evet bunların hepsi doğru ama asıl ilginç olan ilk iki sırayı alan takım arkadaşlarının sürüşlerinin birbirinden ne kadar farklı olduğuydu

Her zaman söylediğim bir şey vardır: Pilot olmak sadece piste çıkıp otomobil kullanmak değildir; strateji, karar verme yeteneği, olanları iyi takip etmek ve karakterinizle ilgili birşeydir. Otomobilin içinde olduğu kadar dışında da yaptıklarınız sizi iyi ya da kötü pilot yapar. Hatta şuna kötü demeyelim de ‘yeteri kadar iyi değil’ diyelim.


Bu yüzden karakterlerinin ve olaylara bakış açılarının farklılığından dolayı pilotların yarış içindeki tutumları değişiklik gösterir. Kimisi saf hızıyla öne çıkmayı severken, kimisi daha akıcı, risksiz kararlar vererek otomobilini kullanır. Kimisi önündekini geçmek için hırsına yenik düşreken, kimisi ‘olduğum yer iyi, en iyisi finişe kadar burayı koruyayım’ mantığıyla hareket eder. Bu gibi düşünce farkları bizler gibi bu işin fanatiklerinin gözünden kaçmazken, tur derecelerinden de hangi düşünceye sahip olduklarını da iyi-kötü anlamamızı sağlar.

Konuyu aynı takımda, aynı ülkeden gelen (dolayısıyla ynı motorsporları kültürünü edinmiş), aynı otomobili kullanan ama çok farklı karakterler ortaya koyan, Çin GP’sini kazanan Jenson Button ile, ikinci olan Lewis Hamilton’a indirgemek istiyorum. Bu yarışta ikisi arasındaki karakter ve sürüş tarzı farklılıklarını çok net bir şekilde gördük. Hangisinin daha çok işe yaradığı tartışılır çünkü iki pilot da dünya şampiyonluğu kazandılar, ancak bu yılki otomobillerle Button’ın bir adım önde olduğunu söylemek gerek: Sıralama turlarında 3-1 öne geçti ve iki galibiyete imza attı. Hamilton ise henüz iki podyum yapmasına rağmen tam 32 otomobil geçişine imza atarak bu alanda bir rekor kırdı.

Peki hedef ve elde edilecekler aynıyken bu kadar farklı olmaya gerek var mı? Öncelikle Button’ın bu yılki yarışları nası kazandığına bir göz atalım: Avustralya GP’si de değişken hava şartlarında koşulmuştu ve Button bu yarışta oldukça akıllı bir karar vererek lastiklerini çok erken değiştirmiş, yumuşak hamurla tam 52 tur atarak galibiyeti elde etmişti. Tek pitstop stratejisi galibiyetin anahtarı olurken İngiliz pilotun ‘ipeksi’ yumuşaklıktaki sürüşü ve lastiklerini koruyuşu da göze çarpan bir diğer noktaydı. Yani oldukça akıllı alınmış bir karar, hatasız, göze çarpmayan ama etkili bir sürüştü Button’ınki. Fanatiklerin hoşuna gitmiyordu, ruhsuz, cansız buluyorlar, hatta yarışı şansa kazandığını bile söylüyorlardı. Hayır bu şans değildi, bu kumardı, bu riskti, bu yıllarca kötü otomobil kullanmanın verdiği bir tecrübeydi, bu bir karardı ve doğruydu.

Çin’e geldiğimizdeyse yine çok ama çok akıl dolu bir sürüş ortaya koydu Button. Yarışa yumuşak lastiklerle başladı ve herkes henüz ikinci turdan itibaren geçiş lastikleri için pite girerken o slik lastiklerle hafif ıslak zeminde devam etmeyi uygun gördü. Riskti; almaya değerdi, nitekim sonuç aldığını gördü. Çünkü geçiş lastiklerini takanlar sadece 3- 4 tur sonra bir defa daha pite girerek sliklere geçiş yaptılar. Yine doğru karar, yine kumar, yine kazanan kendisi.

Bu esnada otomobilinden memnun olan Button kalabildiği kadar pistte kaldı ve gerçekten ihtiyacı olduğunda 20. turda ilk pitine girerek geçiş lastiklerini taktı. Aynı turda takım arkadaşı üçüncü pitine yöneliyordu.
Ardından 38. turda ikinci pitine girdi ve yine geçiş lastikleriyle zafere uzanan yolda ilerlemeye başladı. Hamilton ise bir tur önce dördüncü kez pite uğramış, artık oradakilerle kahve içecek samimiyete bürünmüştü.
Button yarış boyunca kimseye yaklaşmadı, kimseyle sorunu olmadı, kimseyle sürtüşmedi, öyle ya da böyle kimseyle rekabet etmedi. Kendi kendine yarıştı, kendiyle yarıştı, sürüş tarzıyla, kararıyla öne çıktı. Sessiz, derinden ve inanılmaz etkiliydi. Bu da pek sevilmedi, kimseyle mücadele etmiyor denildi, kimseyi geçmiyor değildi, halbuki herkesi geçmiş birinci olmuştu.

Herşeyden önce bu bir sürüş tarzı, bunu anlamak gerek. Mutlaka herkesin, izleyicilere keyif verici hareketlere imza atması, gereksiz riskler alması, varını yoğunu ortaya koyması gerekmiyor. Bazen işleri kolay yoldan halletmek daha etkili olabiliyor bu sezon Button örneğinde gördüğümüz gibi.

Öte yandan Hamilton’a baktığımızda Avustralya’da olağanüstü bir yarış çıkarttı. Zaten o yarışla ilgili düşündüklerimi bu köşede daha öncede dile getirmiştim. Muhteşemdi, çok hızlıydı, şaşırtıcıydı, göze çarpıyordu ama sonuç olarak etkili değildi. Sadece altıncı olabilmişti. Olağanüstü risk almış, olmayacak şeyler denemişti. Pit stop gibi stratejik hareketlerdense rakibi direkt olarak bitiren manevralara başvurmuştu. Sonuçta son turda bir kazaya karıştı ve bir sıra kaybetti.

Çin’deyiz: Yine olağanüstü hızlı olduğunu görüyoruz, ki bunu yarışın en hızlı turuna imza atarak resmiyete döküyor. Pit stoplar üzerine pek kafa yormuyordu, ikinci turdaki piti ‘risk almayayım, geri kalanlar ne yapıyorsa onu yapayım’ mantığındaydı. Yani sıradışı değil, sıradan bir karardı. Ama sıradan olmayan yeteneğine güveniyordu, önündekinin kim olduğu önemli değildi. Ardından beşinci turda yeniden pite girdi, ardından 20 ve 37. turlarda yeniden. Hep bir şeyler deniyor, sürekli birilerini geçiyor, sonra pite giriyor geçtiği isimleri bir daha geçiyor, sürekli kendini, otomobilini zorluyor, aynı otomobil çektikleri için kameramanların işini kolaylaştırıyordu.

Böyle bir çabalamanın karşısında tabii ki Button’ın sessiz sedasız sürüşü parktaki gezinmeyi andırıyordu. Ama işte aradaki fark bundan kaynaklanıyor. Button geçiş yapmayı pek seven bir pilot olmadığı için kendini bu tip durumlardan uzak tutmayı beceriyor ya da tercih ediyor. Daha akıllı, kurnaz ve göze çarpmayan bir sürüşü var yani biraz daha olgun diyebiliriz. Bunun karşısında da fanatik sayısı Hamilton’un herhalde onda biridir. Öte yandan Hamilton’da ‘önüme kim gelirse geçerim’ mantığıyla olayların stratejik yönünü çok düşünmeyen saf hıza dayalı bir sürüş ortaya koyuyor. Bu tamamen karakterle, sürüş tarzıyla, olaylara bakış açısının yarattığı farklılıkla ilgili birşey. Herkesin geçiş konusunda virtüöz olması gerekmiyor, Vettel’e baktığımızda geriye düştüğü yarışların hiçbirini kazanamadığını görüyoruz. Çin’de hanginiz Vettel’in birini geçtiğini gördü? Bahreyn’deki Button’a bakın, Hamilton yine geçişlere imza atarken yarışın neredeyse dörtte üçünde Webber ve Schumacher’in arkasında takılıp kaldı. Önemli olan böyle olduğunuzu bilip buna göre bir sürüş, strateji planlamanızdır.

Sezon öncesinde bu iki şampiyonun aynı takımda olması birçok otorite tarafından Senna ile Prost zamanlarıyla kıyaslanmıştı. İşin ilginç tarafı Button’ın bir Prost, Hamilton’ınsa – sarı kaskından da anlaşılacağı gibi- Senna hayranı olması. Sürüş tarzları da hayran olduğu isimleri andırıyor. Senna’nın hayran sayısı her zaman Prost’un 100 katı olmuştur.

İkisi de çok etkili, ikisi de sonuca etki ediyor. Biri daha göze hoş görünüyor, birisi gözden ırak. Birisi sürekli çalım atıp faul yapılan bir futbolcuyken (Messi), diğeri az koşan bir forvet (İbrahimoviç) oyuncusunu andırıyor. Önemli olan hangisinin size daha çok keyif verdiği değil, sonuca giden yolda hangisinin daha etkili olduğu.

Şimdilik ibre Button ve akıllı sürüşten yana gibi görünüyor. Hamilton bu kadar etkili olan sürüşüne biraz daha olgunluk katmalı; muhteşem görünüyor, çok heyecan verici ama biraz daha sonuç odaklı olmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder