22 Aralık 2010 Çarşamba

06, 10- 12- 2010 Opel

Kullanılan otomobil: Opel Insignia
Model: 2.0 CDTi ST Cosmo
Fotoğraflar: M. Murat Erçelebi



Bir otomobil yılın otomobili ödülü aldığı zaman ona bakış açınız değişiyor, bu bir gerçek. Hatta belki markaya bile...

2009 yılında Insignia, bu başarıya ulaştığında etkilenmiştim çünkü herşeyden önce çok güzel görünüyordu; Opel için bir çağın, Vectra modelinin bitişini simgeliyordu. Bunun böyle bir başarıyla taçlandırması güzeldi, umut vaad ediyordu ve Opel’in sadece tasarım anlamına değil başka açılardan da gelişmelere imza attığını kanıtlıyordu.

Neden bunları anlattığımı sormayın çünkü uzun zamandır Insignia’nın peşindeyim ve etkilendiğimi söylemem gerek. Gerek tasarımı, gerek tok duruşu, gerek ST modelinin alçak tavanı, gerekse kalitesiyle göze ve akıla hitap ettiği gibi duyularınızı da harekete geçiriyor. Evet bir Alfa Romeo modeli gibi ilk görüşte aşk yaşamıyorsunuz ama bir sıcaklık, gülümseme yayılıyor yüzünüze otomobili inceledikçe.



Ilımlı, zarif ve erkeksi görünüş
Sedan modeli zaten etkileyici tasarımıyla beğendiğim bir otomobildi, ST ise bunu bir adım daha ileri taşımış. Tavandaki alüminyum çıtaları, alçak tavan çizgisi, büyük bagaj kapağı (belki biraz fazla büyük olabilir), ilginç tasarımlı arka farları ve krom çıtasıyla gerçekten çok şık. Burada kararsız çizgiler, tuhaf yüzeyler, garip detaylar yok. Herşey çok net ve temiz, gözünüzün takıldığı bir şey yok. Alçak tavanı ve basık camlarıyla sanki Mercedes CLS’nin station versiyonu olsa nasıl olurdu sorusunun cevabını veriyor.

ST, Insignia’nın üçüncü gövde tipi; diğerleriyse sedan ve liftback. Bu ikili arasındaki fark dikkatli gözlerin algılayabileceği kadar az, liftback’in arka camı ve bagaj kapağı biraz daha uzun sedana göre. Her neyse konumuz bu değil...

Opel, Insignia ST’nin sedan kardeşine göre aynı aks aralığına (2737 mm) sahip olduğunu söylüyor ama yükleme alanı için otomobile 80 mm eklenmiş. Bu ekstra uzantı bagaj hacmini 540 litreye çıkarmış, koltuklar yatırıldığındaysa bu hacim 1530 litreye kadar genişliyor. Sedan versiyon 500 litre ve genişletilemeyen hacim, liftback ise 530- 1465 litre hacim sunuyor. Bagaj çözümleri gayet güzel ve Flex Ride sistemi çok işe yarayan pratik bir çözüm ancak takıldığım ve üzerinde birçok kere düşündüğüm bir detay var ST’nin bagaj kapağında.

Şöyle; sürücü koltuğuna oturduğunuzda hemen sol tarafınızdaki cebin üzerinde duran ve bagaj işareti olan bir düğme olduğunu görüyorsunuz. Buraya kadar tamam. Düğmede 3/4 ve max gibi iki farklı kademe olduğunu görüyorsunuz. Bu da tamam, sorun şurada: Düğmeyi ¾ konumuna getirmediğinizde bagajı açamıyorsunuz, getirdiğinizde de bir yere kadar açılıyor, ibaresinin de belirttiği gibi. Ayrıca sistem sadece elektrikli olarak çalıştığından dolayı elle de açamıyorsunuz.

Bunu bir alışveriş merkezinin otoparkına girerken yaşadığım acı deneyim sonrası öğredim: Malum, güvenlik görevlileri otomobilin bagajını açmaya çalıştılar ama ben henüz otomobili yeni teslim almış olduğumdan dolayı bu düğme olayını çözmemiştim ve haliyle sadece düğmeye basmakla yetindim. Israrla açılmayan bagaj için anahtarın üzerindeki düğmeye basmak zorunda kaldım ama o da otomobili kapatmadan devreye girmedi. Neyse sonunda güvenlik görevlisi bana sinir olarak, tuhaf bakışlarla bagajı inceledi ama olan olmuştu... Bir düğme insanın hayatını neden bu kdar zorlaştırır diye sormadım değil... Özellikle de pratikliği artırması gereken bir düğmenin... Ardından hep max konumunda kullandım o düğmeyi...


Peki alçak tavan ve dar camlar kabinde sıkışıklığa sebep oluyor mu? Aslında olmuyor, ön taraf gayet ferah, sadece arkada oturduğunuzda hacim olarak olmasa da görüş olarak dar camlar, bazılarına göre (ben çok sevdim, dar cam ve hafif basık tavanlara bayılıyorum çünkü) klostrofobik bir ortam oluşmasına neden olabiliyor. Ama kullanışlılık ve değişkenlik konularında hiçbir sıkıntısı yok.

Ön tarafta da klasik Insignia göstergeleri ve kumandaları bulunuyor. Orta konsoldaki düğme kalabalığı gözünüzü korkutsa da kullanımı çok zor değil, sadece biraz daha sezgisel olması otomobili kullanırken dikkat dağılmasını engelleyebilirdi.

Peki sürüşü nasıl?
Hemen cevap vereyim etkileyici. Ancak buna geçmeden önce 2.0 litrelik dizel motorla başlayalım. Bundan sadece birkaç hafta önce sizlerle Astra ST’nin lansmanından ve sürüşünden biraz bahsetmiştim. O tanıtımda da aynı motoru kullanma şansı elde etmiştim ve ilk oturduğum anda dikkat ettiğim nokta motorun oldukça gürültülü çalışması olmuştu.

Belki Astra oluşundandır demiştim kendimce ama Insignia’da da bunun varolduğunu görünce açıkçası biraz şaşırdım. Bu sınıftaki bir otomobilde böyle bir motor sesinin kabine bu kadar sızması pek hoş değil, özellikle de duyulan ses hiç mi hiç rafine değilken.

Sesi güzel değil belki ama verileri etkileyici: 4000 d/dak’da 160 bg güç ve 1750- 2500 arası sabit olarak üretilen 350 Nm maksimum tork. Tork overboost ile 380 Nm’ye kadar çıkıyor ki otomobilimiz otomatik şanzıman olduğu için bu seçenek mevcuttu.

Tork 1750 d/dak’da, güçse 4000 gibi dizele göre yüksek bir devirde üretildiği için her devirde oldukça canlı bir karaktere sahip Insignia. Her daim elinizin altında belli bir güç olduğunu bilmek keyif veriyor ve bu sayede çok fazla vites değiştirmek (manuel moddaysanız) gerekmiyor. Hızlanma yeterli, belki biraz daha iyi olabilirdi ama motor sakin kullanımda oldukça ekonomik ve en büyük özelliği de bu. Fabrika verilerine göre 6.9 lt/100 km’lik değere ulaşmak zor olsa da 7.5- 7.8 lt/100 km kolaylıkla elde ediliyor ki 1700 kg’dan ağır bir otomobil için iyi bir değer bu. Ah şu ağırlığı biraz daha az olsaydı ya!


Direksiyonu belki de en başarılı yönü Insignia’nın. Bazılarına göre biraz hafif olsa da bu kadar ağır bir otomobili kolayca yönlendirmenizi sağlıyor. Evet, belki lastiklerde olup bitenler bir filtreyle size iletiliyor ama sonuç olarak bu sürüş değil, bir aile otomobili. Yine de bir Mondeo gibi tepkili ve hızlı olmadığını söyleyebilirim.

Cosmo donanımı ST’nin tek seçeneği. Burada standart olarak FlexRide şasi sistemi sunulmuyor, bu da standart süspansiyon ayarlarıyla yol alacağınız anlamına geliyor. Tatlı sert süspansiyonun konfor tarafı bir kademe daha fazla. Bazen, darbeler sert şekilde kabine yansıyabiliyor ama tali yollarda, eğim değişikliklerinde gövde çok hoş bir şekilde salınıyor ve konfordan ödün vermiyor. Bu kesinlike rahatsız edici değil, gayet rafine ve kontrollü. Yol tutuşsa bu kontrollü salınıma rağmen güven verici, 18 inç jantlar ve geniş lastiklerin yol tutuşa etkisi büyük. Çok zorladığınızda önden kayma boy gösteriyor ama o noktaya kadar gelmek için fazlasıyla cesur olmalısınız. Önden kayma durumunda ayağınızı gazdan çektiğinizde ağır gövdenin bazen ne kadar işe yaradığını görüyorsunuz; ağırlık anında öne yığılıyor ve hokus pokus! Ön lastikler istediğiniz tutuşu elde ediyor. Arka tarafsa oldukça stabil, çizgisinden çıkmıyor kolay kolay.


Ağırlığı en çok hissettiğiniz noktaysa ani yön değişilikleri ya da seri virajlar oluyor. Insignia ST bu tip noktalarda hantallaşıyor, şanzıman da istediğiniz ani tepkileri veremediği için yığılıp kalıyorsunuz adeta. En iyisi sert hareketlerden kaçınmak ve yolun ritmine ayak uydurabilmek.

Bunun dışında yüksek hızlardaki stabilitesi, motor sesi dışındaki yalıtımı ve konforu gerçekten övgüyü hak ediyor. Ayrıca kabinin kaliteli hissi de kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor. Insignia kesinlikle için bulunması çok keyif veren bir otomobil.

Bu sınıfta station mu?
Evet, çok alışık olduğumuz bir şey değil bu ve Opel bu gövde tipi için en çok talebi İtalya ve Almanya’dan aldıklarını söylüyor. Dolayısıyla ülkemizde çok görebileceğiniz bir otomobil değil Insignia ST. Yine de dikkatli baktığınızda günlük hayatta rastlayabiliyorsunuz ST’lere.

Hemen hemen her otomobile bindirdiğim ve fikir paylaştığım babamla bu konuyla ilgili olan konuşmamızı aktarayım sizlere:

‘Güzel bir otomobil Berk bu doğru. Peki bu sınıfta station’ı kim tercih eder?’
‘Güzel soru, şöyle söylemekte yarar var; bir defa standart olmak istemeyen kullanıcılar. Güzel ve karizmatik bir otomobil kullanıp, değişkenlik isteyenler.’
‘Peki bu dediklerin SUV’larda yok mu?’
‘Tabii var ama şöyle de bir durum söz konusu, herkes (benim gibi kullanıcılar) SUV kullanmak istemeyebiliyor. Herkes yüksek sürüş pozisyonu ve sallanan bir gövde sevmek zorunda değil. İmkanım olsa, geniş, kullanışlı, güzel görünen ve kaliteli bir aile otomobili alacak olsam kesinlikle SUV değil bu sınıf bir station tercih ederim. Basık tavan, dar camlar, stabil bir gövde, iyi yol tutuş benim için tüm SUV’lara bedel.’
‘4 tekerlekten çekiş sistemi?’
‘2.8 litrelik 260 bg gücündeki benzinli versiyonda 4 tekerlekten çekiş de alabiliyorsun. Yani SUV’ların en büyük avantajı burada da sunuluyor. Evet belki dizel motorda 4 çekeri yok ama bence büyük bir eksi değil bu.’

Şimdi soruyorum size, 81.000 TL’ye aynı motora sahip SUV Opel Antara mı alırsınız yoksa 88.000 TL’ye Insignia ST’mi? Aradaki fiyat farkını karizma, sürüş pozisyonu ve yol tutuşa verdim gitti...

4 yorum:

  1. güzel bir yazı olmuş, keşke kaba saba (bana göre) SUV araçlar yerine station modellerin pazar payı artsa, açıkcası mondeo station insignia kadar etkileyici olmasa da güzel otomobil..

    YanıtlaSil
  2. yani demek istediğim stationlar bana SUV araçlardan daha kullanışlı geliyor, kaç kişi SUV aracını araziye sokuyor ki, zaten bazılarının hareket kabiliyeti arazi de çok zayıf, kullanışsız oluyor o yuzden insanların stationlara biraz daha samimi yaklaşmasını isterdim..

    YanıtlaSil
  3. Güzel yorumlarınız için teşekkürler. Ben de aynı şeyi düşünüyorum; evet arazi aracı kavramı olmalı belki ama bunlar Land Rover Defender ya da Discovery gibi tam anlamıyla arazi aracı olmalılar. Arazide ilerleyemeyen bir SUV alacağıma ben de bir station tercih edebilirim. En azından daha tarz otomobiller öyle değil mi? Arazide gidemeyen bir SUV, hızlı gidemeyen bir spor otomobil kadar mantıksız birşey bence. Düşünsenize bir Porsche alıyorsunuz, motor ve gücü herşeyi yerinde ama standart otomobillerden daha hızlı gidemiyorsunuz... Bu kadar mantıksız aslında SUV'lar...

    YanıtlaSil
  4. üstüne üstlük fazla hacimliler, fazla yer kaplıyorlar, fazla yakıt harcıyorlar, çevreyi daha çok kirletiyorlar, şahsen herkesin zevki kendine fakat bir kia sportage için 40 bin Euro vermektense insignia station alırım daha iyi ya da s-max mesela bence iç mekanı diğer fordlardan çok farklı olmasa da tasarım olarak çok karizmatik bir araç..yani suv yerine station ya da mpv daha mantıklı ama tabii bu durum biraz ülkenin sosyal gelişimi ile de alakalı..insanlar SUVler büyük durduğu için neredeyse hürmet ediyorlar fakat bu durum yerine ihtiyaçlarına göre alsalar daha basit ve mantıklı olur diye düşünüyorum..şimdi avrupadan ornek vereceğim (sonra laf olucak ne varsa avrupalılarda var diye bende sevmem onları örnek göstermeyi ama adamlar mantıklarını konşturuyorlar böyle durumlarda) orda insanlar ihtiyaçlarına göre alıyorlar araçlarını..bu yuzden bizdeki gibi kuru sedan ya da SUV satılmıyor sadece orada, bu sayede otomotiv gelişiyor çünkü çeşitlilik fazla ve insanlar firmaları bu çeşitliliği arttırmak için sıkıştırıyorlar..15 sene önce kim düşünebilirdi 4 kapılı bir coupe formatını ama bugun gerçek :D ve şahsen çok da mantıksız değil, insanlar sportif araba alıp, aile, iş gibi durumlardan alamıyorlar ve bu açığı hem aile otomobili hemde sportif duran modellerle kapatmaya çalışıyorlar..hangimiz beğenmeyiz ki CLS'yi :)

    çok uzun oldu kusura bakmayın

    YanıtlaSil