31 Ekim 2010 Pazar

GT500’e

Orada sessiz sedasız duruyorsun. Kimsenin haberi yok senden. Fuarın belki de en değerli otomobillerinden birisin, her ne kadar orijinal olmasan bile. Aslında sana orijinal değil demek de pek doğru değil. Duyduğuma göre hayatına standart bir ’67 Fastback olarak başlamışsın değil mi? Üzerine orijinal parçalar takılmış ve dönüştürülmüşsün, olsun bu bile yeter bana.

Orijinallerin de öyle değil miydi zaten? Fabrikadan standart çıkan modelleri ele alıp yapılmıyorlar mıydı? Carroll Shelby’nin sihirli elleri sana belki değmemiş olabilir ama ruhu kesinlikle geçmiş. 428 cid (7 litre) motorun, dört ileri manuel şanzımanın, Cobra amblemlerin, takla barın, tavandan sarkan emniyet kemerlerin, 67 Cougar’dan alınan uzun stopların, ahşap direksiyonun... Hepsi ama hepsi inanılmazdılar.

Hele o kokun yok muydu? Kapını açtığımda aklımı başımdan alan, başımı döndüren, sanki başka bir dünyaya girdiğimi düşündüren kokun... Parlak kromajlı kapı açma koluna dokunduğumda bile tüylerim diken diken oldu inan bana. Hele o içine ilk oturduğum an yok mu? Bana ait değildin ama başkasının da değildin sanki, beni bekliyor gibiydin. Aslında bu salona girmeyecektim, gezecek bir şey olmadığını düşündüğüm için ama içimden bir ses gir dedi bana. Sanki sen çağırıyor gibiydin beni kendine. Hissetmiştim sanki seni... Neden daha önce haberim olmadı sanki senden?

Başkasına ait değil gibiydin dedim çünkü senin hakkında o kadar çok şey okuyup, o kadar çok fotoğraf inceledim ki burası çok tanıdığım bir yer gibiydi. Sanki daha önce oturmuş gibi hissettim kendimi, ne saçma değil mi? C sütununa baktığımda o muhteşem, kelimelerle tarif edemediğim akıcı hatların ve hava girişlerinin arkasında yer alan küçük lambaları görünce gülümsemeye başladım. Sanki en çok sevdiğim takıyı takmış gibiydin, gece elbisesinin üzerine takılmış bir mücevher gibiydi...

Sesini duymak istiyorum anlıyor musun? O gün orada sesini duyamadım senin, biliyorum bana söylemek istediğin çok şey var. Peki ne olacak böyle? Ben sadece koltuğuna oturup ağladım orada, gördün işte. Kendimi kaybettim, peki sen bana birşeyler söylediğinde neler olacak? Sanırım kendimi hazırlamam gerek değil mi?

Evet, tamam söz veriyorum buna kendimi hazırlayacağım, bir daha sana güçsüz görünmeyeceğim. Biliyorum, biliyorum sen benim zayıf noktamsın ama ne yapabilirim ki? Herkesin bir zaafı vardır değil mi? Senin de var biliyorum ama söylemeyeceğim ne olduğunu....

Herşey iyi güzel ama sana bir şey söylemek istiyorum: İnsanların hayatına bu şekilde habersiz girmen tehlikeli olabilir anlıyor musun? Orada ben düşüp bayılabilirdim, o zaman ne yapacaktın? Beni öyle görmek hoşuna gitti değil mi? Çaresizlik kötü bir şeydir bunu hatırlatmak isterim sana, tabii sen bilmezsin bunun ne demek olduğunu hiç öyle olmadığın için. İnsanların ilgisi tüm hayatın boyunca senden eksik olmadı değil mi? Hayatının daha ilk anlarında bile o büyük blok V8 sana takıldığı andan itibaren herşeyin çok güzel olacağını biliyordun, seni kullananların yüzlerinin gülmesi ve canın istediğin zaman onarlı üzmek çok keyifli değil mi? Hadi sakın bana sahiplerini üzmediğini söyleme, hepiniz yapıyorsunuz bunu biliyorum.

Peki o ilk anahtar çevrildiğinde neler hissettin GT500? Bana bunu anlatmanı istiyorum, o 8 silindirin ilk vuruşları, ilk patlamaları, ilk homurtulu sesini duymak nasıl bir duyguydu? O zamanlar dünya nasıldı bunu anlamak istiyorum. Bu konuda çok şey okudum ama yaşayan birinden dinlemek çok daha keyifli olacaktır, o yüzden sen anlat bana. Nasıl yarışıyordunuz, rakiplerini geçmek nasıldı, sana en büyük fark atan kimdi? Kafan bozulduğunda karbüratörünü tıkıyor muydun biraz daha ilgi görmek için? Doğru söyle bana, hepsini anlat...

Peki neler hissediyorsun etrafını çeviren bunca cibiliyetsiz otomobil hakkında? Komikler değil mi? Senin zamanında böyle değildi hiçbir şey, haksız mıyım? Sen de benim gibi olumsuz ‘elektrik’ alıyor musun onlardan? Ah biliyorum, biliyorum söylemene gerek yok...

Ne yazık ki daha önce de söylediğim gibi kimse senin orada olduğunu bilmiyor. AutoShow fuarında yer aldıklarından haberleri yok, varsa yoksa Rolls Royce Silver ‘bilmem ne’den bahsediyorlar, fuarın en pahalı otomobili miymiş neymiş? Oysa hiçbirinin seninki gibi zaferlerle dolu bir geçmişi yok. Senin orada olman bile, bir GT500’ün o salonlardan herhangi birinde yer alması bile oradakiler için bir gurur kaynağı olmalıdır.

Bundan şüphesi olanlar için yapman gereken tek şey anahtarını bir kez çevirip sesini onlara, bizlere, tüm dünyaya duyurmak olmalı. O zaman herşey değişecek...

Beni ağlattın GT500, insanlar üzerinde böyle bir etkin var işte...
Berk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder