30 Eylül 2010 Perşembe

www.turkiyef1.com

İkinci pilot meselesi
Önce İngiltere, ardından Almanya’da yaşanan olaylar ikinci pilotluk kavramını gözden geçirmek için iyi bir fırsat yarattı

İngiltere’deki ‘Wing Gate’ skandalını hepiniz hatırlıyorsunuzdur: Hani şu antrenmanlarda Vetttel’in otomobilinin kopan kanadının, Webber’in otomobilinden alınan kanatla değiştirilmesi ve akabinde Webber’in pol pozisyonunu takım arkadaşına kaptırması ve ardından yarışı kazanıp ‘ikinci pilot için fena bir sonuç değil, değil mi?’ diye takıma içerlemesi....


Bundan sadece iki hafta sonra Almanya GP’sinin 48. turunda Alonso’nun Massa’yı, Brezilya’lı pilotun net bir şekilde yol vererek geçmesi...
Bu iki olay arasında ne gibi bir benzerlik var dersiniz? Olayları olduğu gibi yorumlarsanız çok farklı anlamlar içerdiklerini, alt metinleri olduğunu ve dolaylı yoldan birbirlerine benzediklerini göreceksiniz. Her ikisi de bir şekilde ikinci pilot seçimleriyle ilgiliydi.

İngiltere’ye dönelim. Tur başına 0.2 saniye kazandırdığı iddia edilen kanadın bir otomobilden alınıp diğerine takılması ve alınan otomobilin pilotunun eski tasarımlı kanatla yarıştırılması gibi korkunç bir yöneticiliğe bu kadar yıldır F1’de şahit olmamıştım. Evet bazen takımlar eski şasilerle bile pilotlarını yarıştırıyor ama şampiyonluğua oynayan, ‘büyük takım’ kategorisine henüz giriş yapmış bir takım için bu hiç ama hiç iyi olmadı.

Aynı şekilde Almanya GP’sinden sonra Massa’nın yarıştan sonra yaptığı ‘sert lastiklere uyum sağlayamıyorum’ açıklamalarının hiçbiri doğru değil, ‘Fernando benden hızlıydı’ gibi demeçleri de öyle. Yarış esnasında tekrar görüntülerinde açık bir şekilde görüldü ki Massa viraj çıkışında gaz vermiyordu, diğer bir deyişle açık bir şekile takım arkadaşına yol veriyordu.

Bu da birinci pilotumuz Fernando demenin oldukça kaba bir yoluydu Felipe’ye. Herkes zaten böyle olduğunu biliyor ama yarışta bu kadar açık bir şekilde bunu uygulamak Ferrari için pek iyi olmadı. Gerçi onlar bu gibi konuları pek takmıyorlar kanımca, Schumacher- Barrichello yıllarında bunun çok daha skandal boyutlarındaki uygulamalarını gördük.

Peki takımlar neden bu ayrımı bu kadar ciddi bir şekilde yapıyorlar, kimler ikinci pilot olmuyor, kimler takımın asıl pilotu oluyor? Bu gibi sorular aklımı kurcalamaya başladı bu olaylardan sonra.

Bir defa ikinci pilotluk aslında durup dururken ortaya çıkan bir şey değil. Takım eğer bir pilotun şampiyon olamayacağını düşünüyor, diğer pilotunun daha iyi olduğu düşüncesi üzerine yönleniyorsa, bu ikinci pilot kavramını ortaya çıkartıyor. Ama bazen de bu, geçen yıl Brawn GP takımında olduğu gibi kendiliğinden ortaya çıkan bir şey oluyor. Button 2009’un ilk 7 yarışında 6 galibiyet etmeseydi Barrichello ikinci pilot olmayacaktı. Yani bazı zamanlarda hızlı olan isim otomatik olarak bu sıfatı kazanıyor da diyebiliriz. Aynı şeyler Hamilton- Kovalainen eşleşmesinde de geçerliydi.


Bir diğer ikinci pilot durumu da, genelde şampiyonluk kazanmış pilotların bir takıma geldiklerinde kendilerin birinci pilot gibi davranılmasını istemelerinden kaynaklanıyor, ki haklılar. Fernando Alonso’yu 2007’de McLaren’dayken hatırlayın. İki kez dünya şampiyonu olarak takıma gelmiş, Hamilton gibi bir çaylağın yanında birinci pilot olarak kendini göstermeye çalışmış ve çuvallamıştı. Aynı düşünce bu yılki Mercedes GP pilotlarından Schumacher için geçerli. Yedi kez dünya şampiyonu tabii henüz yarış kazanamamış Rosberg’in yanında birinci pilot olarak görünüyor. Ama sezonun gidişatı ikinci pilotu öne çıkardı. Bu durumda takım iki pilotuna da eşit davranarak politik bir duruş çizmeyi tercih etti. Bakalım bu ikili arasında yakın zamanda olaylar patlak verecek diye düşünüyorum, göreceğiz.

Bazen de takımların elinde McLaren’daki gibi bir ya da ikinci pilot ayrımı yapılmayacak isimler oluyor. Bu gibi durumlarda yöneticilik büyük bir rol oynarken, her iki isime de eşit davranmak takımın duruşu açısından iyi olabiliyor. Bu aslında takımın ‘biz kimseyi ayırt etmiyoruz, hızlı olan kazansın’ düşüncesi içinde olduğunu gösteriyor. Yani pilotların yenişmelerini kendilerine bırakıyorlar, bu da dışarıdan dostça bir görüntü çizerken eleştirilere maruz kalmalarını engelliyor.

Gelelim verdiğimiz iki örneğe. Tamam, Red Bull’un Vettel üzerine oynamalarını kabul edebiliyorum ve bunda kendince haklı olabilir ama bunun- geçen sene de bu şekilde düşünüyordum- için henüz erken olduğu kanısındayım: Genç, hızlı, gelecek vaad ediyor ve kariyerine Toro Rosso’da başlayarak Red Bull’de şekillendirdi. Ancak bunların hiçbirisi Webber’i ikinci pilotluğa atacak nedenler değil, tabii açık bir şekilde hızlı olmadığı sürece. Neden mi? Çünkü, Vettel birinci pilot olabilmek için Brawn GP’deki Button gibi Webber’e üstünlük kurmalı, sizce de öyle değil mi? Türkiye’de gördük ki bu durum Sebastian üzerinde büyük bir stres yaratıyor ve zaman zaman hata yapmasına neden oluyor. Hâlâ galibiyet sayısında Webber’in gerisinde ve böyle olduğu sürece de istediğini elde etmekte zorlanacak, birinci pilot olmak için doğru isim olduğu hakkındaki inandırıcılığını kaybedecek. Yani üstün olan bir taraf yok şimdilik... Vettel bu konu üzerindeki eksiklerini gidermek durumunda ve takım arkadaşı gibi bazı durumlarda daha sakin olmayı öğrenmeli. Sabreder ve sadece otomobilini kullanmaya odaklanırsa istediğini elde edecektir. Aksi taktirde 34 yaşında takım arkadaşına geçilen, bir zamanların birinci pilot adayı, hızlı ama bir şekilde bunu ortaya koyamayan bir isim olarak anılacak.

Ferrari cephesindeyse işler beklendiği gibi. Klasik bir Alonso skandalı yaşıyorlar. ‘Ben birinci pilotum o zaman ilk benim yarış kazanmam gerek’ şeklindeki düşüncesi yine burada da ağır bastı Fernando’nun. Halbuki onun böyle şeylere ihtiyacı yok, saf hızıyla yarıştığı zamanlarda zaten bunun otomatikman böyle olduğunu 2005 ve 2006 yıllarında gördük. 2007 ise bambaşka bir hikâyeydi ve saf hız yeterli değildi bunun için.

Fernando’nun birinci pilot olmasını anlamak zor değil, Ferrari’nin neden onu tercih ettiğini de. Sadece unutmamaları gereken bir şey var ki o da Massa’nın bir zamanlar Barrichello gibi kolayca pes etmeyeceği. 2008’i unutmayın, Raikkonen’i geride bırakıp, çizgiyi şampiyon olarak geçip Formula 1’in en kısa dünya şampiyonluğunu yaşamıştı. Yani şampiyon olacak potansiyele sahip, belki yanında yarıştığı isimler gibi star olmadığı için böyle tercih ediliyordur. Ancak şöyle de bir şey var ki Massa bugüne kadar Schumacher- Raikkonen ve Alonso’nun takım arkadaşı oldu, yani hiçbir zaman potansiyelini tam anlamıyla, rahatlıkla, aklı sezonun başından beri takım arkadaşına takılmadan ortaya koyamadı. Hep bu ikinci pilotluk misyonuyla yarıştı ve bunun isyanı en iyi şekilde 2008’de ortaya çıktı. Belki birinci pilot olsa, tüm kontroller ona verilse o da Alonso gibi bir star olabilir.

Bu takım emri uygulamalarını ve ikinci (plana atılan) pilot durumundan pek hoşlanmadığımı anlamışsınızdır. Yarışmanın mantığına, işin özü olan ‘hızlı olan kazansın’ düşüncesine ters bir durum. Ne yazık ki Formula 1’de bu varoldu ve her zaman var olacak. Peki bunu kabul ediyorum ama lütfen takımlar takım emri uygulayıp, ikinci pilotlarını seçecekleri zaman biraz daha dikkatli ve hassas olsunlar.
McLaren’in yaptığını yapmak, yani pilotlarına eşit davranmak çok mu zor? Belki de...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder