3 Eylül 2010 Cuma

20, 25- 08- 2010 Hyundai

Kullanılan otomobil: Hyundai Santa Fe 2.2 CRDI
20- 08
Bana ‘Bozcaada sana ne hatırlatıyor’ deseler buna vereceğim cevap üç kelimeli olurdu: Şarap, rüzgâr ve Hyundai Santa Fe. Bazen bazı otomobiller bu şekilde kalıcı etkiler bırakır hayatınızda, Santa Fe’nin ki de öyle oldu. Güzel bir tatil programında çok iyi bir yol arkadaşı olduğu için...

Aracımız Santa Fe’nin yeni modeli; 2.2 lt dizel motorlu 197 bg gücünde, 445 Nm tork sahip, 7 koltuklu, navigasyon sistemli, 75 litre depo hacmi, 969/2249 litre bagaj hacmi olan, otomatik şanzımanlı bir araç. Anlayacağınız tam tatil otomobil.

İstikametimiz Bozcaada. Bunun için öncelikle Gelibolu’ya gidip, oradan feribotla karşıya geçmeli, oradan da güney batı yönünde yer alan Geyikli iskelesine varmalıyız. Gelibolu’dan kalkan feribotlar saat başı, Geyikli’dense iki saatte bir olduğu için 13.00’daki ada vapuruna binmeyi kendimize amaç ediniyoruz. Bunun için 11’deki Gelibolu feribotunda olmalıyız.

Saat sabah 5.30 ve yola çıkmaya hazırız. Didem’in son çantalarını da koyduk ve şafak sökerken yola çıkıyoruz. Biraz erken mi çıktık ne?




İlk kilometrelerimizle birlikte Santa Fe’nin bu yolculuk için doğru araç olduğu ortaya çıkıyor. Kabin inanılmaz geniş ve kocaman sunroof’la birlikte çok ferah. Bagaj o kadar büyük ki istesek masa bile götürebiliriz yanımızda. Ayrıca en çok sevdiğim özelliklerinden biriyse koltukların arasında bulunan dirsek dayama yerinde yer alan soğutmalı içecek gözü. Klima açık olduğu sürece burada her türlü içeceğinizi soğutabiliyorsunuz. Mükemmel.

Motor da eski versiyona göre (Autocar’dayken o modeli test etmiş ve çok sevmiştim) oldukça seri ve sessiz. Artırılan güç ve tork kendini hemen hissettiriyor. Gaz pedalını biraz ezdiğiniz zaman Santa Fe ciddi şekilde hızlanıyor, bu tabii sollamalarda büyük bir avantaj.

Bu saatte yolda trafik adına birşey yok. Makul hızlarda yol alıyoruz (90-110 km/s civarı) acelemiz yok, depomuz ağzına kadar dolu ama gidiş dönüşte bir depoyla ne kadar yol alacağımızı test etmek istediğim için mümkün olduğunda ekonomik kullanmaya çalışıyorum Santa Fe’yi. Bu anlamda yola çıktıktan az sonra keşfettiğim ‘eco drive’ seçeneği çok mantıklı. Sistemi açıyorum ve anlık yakıt tüketiminin ciddi şekilde düştüğünü görüyorum. Tabii bu aynı zamanda performansında düşmesi anlamına geliyor ama şimdilik buna ihtiyacımız yok.


Oldukça yumuşak bir şekilde yol alıyoruz, süspansiyon sistemi darbeleri gayet iyi emiyor ama buna rağmen gövde biraz fazla sallanıyor. Bozuk satıhlı yollarda üst üste gelen darbelerde Santa Fe yolcuları konforlarından ödün vermek zorunda kalabiliyor. Çok rahatsız ediyor mu, hayır ama olmasa da olurdu. Sürücü koltuğu çok ama çok rahat, geniş minder ve yüksek sırt kısmı böyle bir yolculuk için tasarlanmış gibi, üstelik bel destek ayarı da ciddi oranda yapılabiliyor.


Yol bomboş olduğu için 100 km/s ortalama hızla rahatlıkla yol alabiliyoruz, bu da 370 kilometrelik Gelibolu yolunu 3.5 saat civarında aldığımız anlamına geliyor. 9 feribotuna yetişiyoruz ve feribota binerken ortalama yakıt tüketimimiz 7.5 lt/100 km. Kabaca bir hesapla 75 litrelik depoyla 900- 1000 kilometre civarı yol yapabilmeliyiz. Tabii evdeki hesap çarşıya uyarsa. Sanırım gerçekten biraz erken çıkmışız.


Feribot yolculuğu 35 dakika kadar sürüyor. İndiğimiz yer Lapseki. Buradan Geyikli iskelesi yaklaşık 100 kilometreymiş. Yani 11 feribotuna yetişme şansımız var. Güzel, plandan iki saat öndeyiz.

Geyikli yolu biraz bozuk, tali yol gibi. Oldukça dar ve virajlı, çok keyifli bir yol. Bir spor otomobil kullanmak için ideal. Hava o kadar güzel ki sunroof’u açıp pencerelerimizi indiriyoruz. Soğuk içeceklerimizi yudumlarken ikimizin de yüzünde bir gülümseme var. Dışarıdan gelen tezek kokuları bile keyfimizi bozmuyor.

Bu dar yol süspansiyon testi için ideal. Dar virajlar, eğimler, çukurlar, viraj için kot farkları... Aradığınız herşey mevcut burada. Hızımız biraz daha düşük olduğu için biraz daha konforluyuz burada. Gövde daha az sallanıyor, en azından gözle gördüğümüz birçok şeyi koltuklarımızda hissetmiyoruz. Biraz zorlamaya başladığınızda Santa Fe’nin limitlerine ulaşmak zor değil, zaten gövde ve süspansiyon hareketleri buna yaklaştığınızı belirtiyor.

Saat 10.40 gibi Geyikli iskelesinde sıradayız. Bu iyi oldu, en azından günü kurtarmış olduk. 11.00 feribotuna biniyoruz, ortalama yakıt tüketimimiz 7.4 lt/100 km, geldiğimiz mesafe 404 kilometre.


Bu yolculuk yaklaşık 45 dakika kadar sürüyor. Bozcaada hemen ileride görünüyor, beklediğimden daha yakın gibi duruyor. Daha sonra vapur hareket edince (daha doğrusu edemeyince) anlıyorum neden bu kadar uzun sürdüğünü. İnanılmaz bir rüzgâr var burada. Feribot kaplumbağa hızında ilerliyor.

Vapurdan iniyoruz ve otelimize yerleşiyoruz. Küçük bir yer Bozcaada, merkezde otomobil kullanmaya bile gerek yok. Yürüyerek her yer elinizin altında ama denize gitmek için bir araç şart. Bizim gibi halk plajına gitmek istemezseniz buraya geleceğiniz aracın bir SUV olmasına özen gösterin çünkü diğer koyların yolları hep toprak ve yer yer zemin gerçekten kötü. Aracınız yoksa minibüsle denize girmeye gidebilirsiniz.

Biz daha çok medeniyetten uzaklaşmaya geldiğimiz için daha boş olan Tuzburnu taraflarını tercih ediyoruz. Buralarda küçük koylara ana yolun hemen kenarındaki toprak bağlantı patikalarıyla ulaşılıyor. Etraftaki insanlar normal sedanlar da kullanıyor bu patiklarada ama her türlü boyutta SUV görebiliyoruz. Bu anlamda Santa Fe iyi bir tercih.

Ardından boş bir koy bulup ve bütün gün denize giriyoruz. Santa Fe’de bu arada tepeden güzel bir manzara izliyor.


21- 08
Ertesi gün erken kalkıp yine aynı yere gitmek istiyoruz ama benim aklımda kalan bir tepe var dünden gördüğüm. Toprak bir yol bu tepenin üzerine çıkıyor, bunu mutlaka keşfetmem gerek.

Bugün değil, bugün akvaryum koyuna bir göz atıyoruz. Burası da kalabalık ama hemen yanındaki koy fena değil. Biraz vakit geçirip dünkü koyumuza gidiyoruz. Bu arada akşam günbatımını izlemek için adanın en batı ucu olan Polente Feneri’ne gideceğiz. Herkesin çok met ettiği bu manzarayı görmek istiyoruz.

Burası oldukça etkileyici bir yer. Kocaman değirmenler gürültülü bir şekilde dönüyor. Toprak bir yol yüksek bir tepenin üzerinden sonsuz gibi görünen denize bakıyor. Önümüzde Polente Feneri, yanında durmadan dönen değirmenler, adanın denizle birleşmesi, batan güneşin su üzerindeki yansımaları... Gerçekten muhteşem bir manzara ve yalnızlık hissi... Gerçi burası çok kalabalık ama yine de sanki herşeyin sonu gelmiş gibi hissediyorsunuz.



Bu arada adanın yollarında düşük hızlarda yol aldığımız için yakıt tüketimimiz yavaş yavaş artıyor. 7.8 lt/100 km’de fena değil şimdilik. Üstelik yarım deponun biraz altında yakıtımız var hâlâ.

Polente’den dönerken aracın yanında bir kalabalık görüyoruz. Nedenini anlayamıyoruz ama araçla ilgili değiller. O kadar çok kişi var ki zorlukla araca biniyoruz ve hemen aklıma komik bir fikir geliyor. Takıyorum geri vitese ve aynada yer alan geri vites kamerasından aracın arkasındaki insanların ne giydiklerine bakıyoruz. Bu fonksiyonun bu amaçla kullanılması komik gerçekten de...

22- 08
Bu sabah çok erken kalktık ve ilk iki gün gidip de denize giremediğimiz akvaryum koyundan sabahın 8.30’da deniz girdik. Çok rüzgârlıydı hava ve deniz çok soğuktu ama amacımıza ulaştık. Ardından iyi bir kahvaltı ve yeniden bir deniz seansı. Bu defa farklı bir yere gidiyoruz. Büyük bir kumsal, az kişi, sığ deniz ve karşı konulmaz bir rüzgâr.

Kalkmak zorunda kalıyoruz ve yine ilk günkü koyumuza gidiyoruz. Burası nispeten daha az rüzgâr alıyor. Ayrıca hemen Tuzburnu fenerinin yanında olduğu için feneri de görmek isteği içerisindeyiz. Burası adanın Çanakkale’ye bakan doğu burnu. En doğu kısmı olduğu için fazlasıyla rüzgârlı. Fenere giden patika oldukça bozuk ve toprak zeminli. Önümüzdeki Focus zeminden dolayı geri dönmek zorunda kalıyor. Bizse rahatız, Santa Fe için burası kolay lokma. Zemin hayli bozuk ve kayalık, hoplaya zıplaya ilerliyoruz ama herhangi bir zorlanma yok.



Fener küçücük. Önümüzdeki manzaraysa olağanüstü. Deniz çok dalgalı ve rüzgâr gerçekten ciddi şekilde esiyor. Hatta güney istikametinden gelen bir gemi rotasından sapıyor ve karaya doğru ilerlemeye başlıyor. Kaptan zar zor geminin burnunu rotasına çevirip demir atıyor biraz olsun fırtınanın dinmesini bekliyor.

Bu akşam da gün batımını izleyemeye gidiyoruz ama bu defa farklı bir yolla. Bir traktörün arkasında! Gün batımı turu adı verilen bu tur için bir şişe şarap alıyorsunuz, üzüm bağlarının içinden geçerken dalından koparıp çavuş üzümü yiyorsunuz ve gün batımını izlerken şarap içiyorsunuz. Olağanüstü keyifli ama böyle birşey düşünüyorsanız mutlaka üzerine kalın birşeyler giyin, yoksa donarak can verebilirsiniz.

23- 08
Bugün farklı biryerler keşfetme isteği içersindeyiz. Benim aklımda ilk günkü tepe var, mutlaka çıkacağım oraya. Hayır birşey olacağından değil, maksat macera olsun, biraz manzara izleyelim, Santa Fe’yi deneyelim.

Akvaryumun hemen ilerisindeki burnun arkasında yer alan tepe adanın güney ucuna bakıyor. Küçük bir patika ile tepenin üzerine doğru tırmanıyor, zemin toprak ve yer yer küçük taşlarla kaplı. Asfalt yoldan girişi ancak bir SUV yapabilir. Eğim yaklaşık yüzde 5- 6 civarında ama bazı yerlerde tahminimce yüzde 8- 9’lara kadar çıkıyor. Santa Fe çekiş kaybetmiyor burada, lastikler boşa dönmüyor. Güç yeterli miktarda iletiliyor ve kocaman SUV zorlanmadan yoluna devam ediyor.

Gerekirse diferansiyel kilidimiz var ama hiç gerek yok buna bile. Santa Fe kendinden çok emin, bu sürücüye de güven veriyor. Bazen ‘bu SUV’larda neden üretiliyor ki ne gerek var’ diye düşünürdüm, şimdi anladım neden üretildiklerini: Bozcaada’ya gelmek, buradaki toprak yolları keşfetmek için üretilmişler. İnsanlara biraz olsun özgürlük sağlamak, sıradanlıktan ayrılmak, kendi yollarını çizmeleri için... Tıpkı Hyundai’in sloganında söylediği gibi ‘Drive your way’ için. Buna uygun olarak biz de kendi yolumuzu çiziyoruz bilinmez bu yolda ilerlerken...

Manzara harikulade. Denizde yeşilin, mavinin her türlü tonunu görmek mümkün. Bulunduğumuz tepede kesif bir kekik kokusu var. Ayağımızı bastığımız her yer kekik dolu, toplamamak olmaz! Dün burnun ucundaki balıkçı tekneleri de olsaydı keşke manzaranın içinde... Uzunca vakit geçiriyoruz burada. Santa Fe sağolsun bu manzarayı izletti bizlere...

Ardından maceracı ruhumuz yok olmuyor, adanın farklı yollarına doğru ilerliyoruz ve Bozcaada’nın çöplüğünü buluyoruz. ‘Aman ne var ki çöplükte’ demeyin. Kötü kokuyor doğru ama tepesinde uçan martıları, tellere yapışmış torbalarıyla ilginç bir şekilde yaşayan bir yer burası. Birkaç foto çekip ayrılıyoruz.


Sonraysa eski kaleye tırmanmak istiyoruz. Burası adanın kuzeyine bakan Göztepe mevkiinde yer alan, tarihi geçmişi tam olarak bilinmeyen çok eski bir kale. Tamamen terk edilmiş, buraya bir çıkış patikası bile yok. Yeni yapılmış bir sitenin arka kapısından dışarı çıkıp tepeye tırmanmaya başlıyorsunuz. Ama yol o kadar bozuk ki yürümek bile zor. Santa Fe burada yer yer zorlanmıyor değil ama yine de başarıyla çıkıyoruz tepeye kadar. Derken önümüzde bir dikenli tel çıkıyor. Bundan sonrası tabanvay.

Manzara yine çok güzel, tepeye çıkınca doğu tarafından Çanakkale’yi görüyorsunuz.
Zaten kaleden arda birşey kalmamış, sadece yıkık taşlar ve kocaman örümcekler! İyisimi geri dönelim.

Bu tatilin son günüydü, yarın geri dönüş yolu var.

24- 08
Sabah 10 feribotuna biniyoruz. Santa Fe’nin çeyrek depo yakıt var, menzil 170 kilometre kadar. Dönüş yolunda önce Truva’ya uğruyoruz.

Tek kelimeyle muhteşem. Dokuz kat şehir ve daha kazılması gereken dünya kadar toprak. Kim bilir neler vardır toğrağın altında...

Sonraki durağımızsa, hazır buralara kadar gelmişken şehitlikler oluyor. Çanakkale’nin içinden karşıya geçip Gelibolu yarımadasını dolaşmaya başlıyoruz. Önce Conkbayırı, ardından 57. Alay şehitliği ve son olarak şehitler anıtı. Çanakkale’nin bir tarafı Truva, diğer tarafı Gelibolu. Tarihinde savaşmak var bu şehrin...

Yorgunluk çökmüyor değil. Önümüzde İstanbul’a kadar 300 kilometre yol var. Depomuz boşalmak üzere, şimdiye kadar toplam 780 kilometre yol yapmışız. Bir benzincide mola verip yakıt alıyoruz. Gösterge bir depoyla 820 kilometre yaptığımızı ve ortalama 8.4 lt/100 km tükettiğimizi söylüyor. Depoda kalan yakıtla biraz daha yol yapabileceğimizi hesaba katarsak yaklaşık 850- 860 kilometre yapbiliyorsunuz bir depoyla. İki tonluk bir SUV için fena değil.

300 kilometre bir çırpıda sona eriyor ama tatilimiz de aynı şekilde. Sonuç mu? Santa Fe mükemmel bir tatil aracı, çok iyi bir SUV: Geniş, rahat, güvenli, konforlu, güzel, kaliteli. Alternatifi yok mu? Olmaz olur mu hem de çok var ama her konuda gayet yeterli bir SUV isteyenler için şiddetle tavsiye edilir. Toplamda 1088 kilometre yol yapıyoruz ve ortalama tüketimimiz 8.2 lt/100 km.

Özellikle Bozcaada’ya gidecekseniz mutlaka bir tane edinin kendinize. Şaraplar kadar tatlı geliyor gerçekten insana, inanın...

2 yorum:

  1. çok güzelmiş! ben arabayla göztepeye çıkarken lastiği yarmıştım.
    bozcadanın ufak da olsa bi oto sanayisi var. ustaları da adanın kendisi gibi çok iyi :)

    Alper Göker

    YanıtlaSil
  2. Bu yazıyı okuyana kadar hiç dikkatimi çekmeyen bir araçtı Santa Fe. Yazıyı okuyup biraz da internetten araştırdım, gayet başarılı bir SUV olmuş meğerse. Bilgilendik, teşekkürler :)

    YanıtlaSil