25 Ağustos 2010 Çarşamba

15- 08- 2010 Mercedes- Benz

Kullanılan otomobil: Mercedes- Benz 500 SEC 1983

Kural 1: V8 motorlu herhangi bir otomobili kullanma fırsatı buldun mu kaçırmayacaksın, özellikle de Mercedes’se.

Kural 2: Eğer tanıdığın kişi istersen kullanabilirsin dedi mi bunu geri çevirmeyeceksin.


Eh, işte bu şekilde meydana geldi 500 SEC ile olan birlikteliğim. F1 kulübü programı için gelen misafirlerimizden birinin otomobiliydi bu. Otoparkta park etmiş, gözden ırak bir yerde duruyodu. O da beklemiyordu aslında kullanılmayı. Olay tam anlamıyla şöyle gerçekleşti:

‘Berk, görüyor musun şuradaki 500 SEC’i?’
‘Evet, görmez miyim. Ne güzel ama değil mi?’
Ben tabii bilmiyorum soru soran kişinin otomobili olduğunu, dolayısıyla pek ilgilenmiyorum.
‘V8 motorlu 275 bg gücünde.’
‘Hmm yoksa sizin mi?’ Teknik özellik gelince bir anda ilgim toplanıyor, bu otomobili bildiğine işaret çünkü.
‘Evet, evet benim tabii. İstersen bakabilirsin.’

Bakabilirsin kelimesi 2 dakika sonra kullanabilirsine dönüyor ve ben de ardından direksiyondayım. Burası çok ama çok tanıdık bir yer. Direksiyon, göstergeler, koltuklar... Ama daha önce kullandığım için değil, çocukken bu otomobile olan hayranlığımdan dolayı sayısız kez içine baktığımdan ve Mercedes’in bu parçaları birçok modelinde uzun yıllar kullanmış olmasından dolayı. En solda biraraya toplanmış hararet, benzin, yağ basıncı ve analog yakıt tüketim göstergeleri, ortada kocaman hız göstergesi, en sağdaysa motor devri ve hemen altında efsanevi analog saat. Dört kollu direksiyon, bolca ahşap kaplama, gördüğüm en büyük gaz pedalı ve ortada yer alan, otobüslere uyacak büyüklükte fren pedalı. Debriyaj tabii yok, otomobil otomatik vites olduğundan dolayı...

Küçükken ne çok severdim bu otomobili, hatta daha yuvaya giderken bir Auto Motor Sport dergisinde Brabus’un modifiye ettiği siyah bir 560 SEC’in fotoğraflarını yanımda götürdüğümü hatırlıyorum. Almanca yazdığından dolayı hiçbirşey anlamasamda (hoş Türkçe yazsa da okuyamayacaktım ya neyse) 300 km/s ve 450 PS gibi değerler birşeyler ifade ederdi bana. O otomobilin body kiti de çok ama çok güzeldi...

Standart hali de çok güzeldi SEC coupe’nin: Uzun motor kaputu, ızgarada yer alan yıldızı, büyük kapıları ve ihtişamlı tasarımı... Daha sonra Mercedes bu ızgaradaki yıldız tasarımını yeni modellerinde de kullanmaya başladı. Ne yazık ki ülkemizdeki örneklerinde çok çirkin jantlar kullanılıyor genelde ve bu da otomobile hiç mi hiç yakışmıyor. Ama olsun en azından bunda yok.

Kullandığım örnek mekanik anlamda iyi bir durumda olsa da kabin içi konusunda biraz yıpranmış. Koltuklarının derisi yırtılmış, elektrikli koltuk düğmeleri kopmuş, ahşaplar yer yer kalkmış, orta konsoldaki dirsek koyma yeri kırık... Bu nedenden dolayı biraz ürkütüyor insanı, sanki giderken dağılacamış gibi bir izlenimi var. Yine de kopmuş olmalarına rağmen koltuk düğmeleri çalışıyor, ilginç.

Motoru çalıştırıyorum, bir basışta çalışıyor V8. Çok gürültülü değil, hatta oldukça sessiz diyebilirim. Egzozlardan gelen homurtu dışında V8 olduğunu gösteren bir ipucu yok 500 SEC’in. O Amerikanların yeri göğü inleten bağırışları yok, aklı başında ama güçlü bir sesi var. Gaza basınca gövde sarsılıyor ve güçlü bir motor olduğunu anlıyorsunuz altınızda, etrafınızdaki insanlar yerlerinden hoplamıyor, hayvanlar çıkan sesten dolayı kaçışmıyor. Sadece yürüyenler başını çevirip bakıyorlar bu sesin kaynağına. Böyle bir sesi var SEC’in V8’inin.

Sahibi bana otomobilin standartının 275 bg olduğunu ve ölçtürdüğü zaman 271 bg çıktığını söylüyor. Her ne kadar eldeki kaynaklar o yıllardaki 500 SEC modelinin 245 bg olduğunu söylese de 235.000 kilometredeki bir motorun bu kadar az güç kaybetmesi gerçekten az rastlanacak bir şey. Mercedes’i tebrik ederek yola çıkıyorum.

Koltuklar güzel görünseler de hiç destek sağlamıyor. Herhangi bir virajda gaza basmanızla lastikler anında boşa dönüyor ve siz de otomobilin içinde sağa sola savruluyorsunuz. Bunda kullandığım örneğin lastiklerinin neredeyse slik kıvamına gelmiş olmasının da payı hayli fazla tabii.

Süspansiyon bir spor coupe için fazlasıyla yumuşak. Gaza bastığınızda otomobilin ön tarafının havalandığını, bırakın hissetmeyi açık ve net bir şekilde görüyorsunuz. Aynı şekilde frenajda da ön taraf şiddetli bir şekilde dalma hareketi yapıyor. Sanırım süspansiyonlar daha çok temelini aldığı S Sınıfı için ayarlanmış, yani performanstan çok konfor odaklı.

Direksiyonda o kadar çok tur varki sayamıyorum bile. Çevir çevir bitmiyor turu. Direksiyon simidi çok geniş ama en azından hafif olduğu için kullanımı rahat, derisiyse aşınmamış bile. Hisli olduğu söylenemez ama kullandığım otomobilin de 27 yaşında olduğunu unutmamak gerek.

Sola doğru olan virajda hafifçe ama gerçekten çok hafif gaza dokunuyorum ve koca Merc arkadan kaymaya başlıyor. Bu biraz ürkütücü bir deneyim çünkü dediğim gibi direksiyon hem büyük hem de çok turlu, bunun yanında otomobilin 1600 kg ağırlığında olduğunu söylemem gerek. Yani çok çevik bir otomobil olduğunu söylenemez SEC’in. En keyiflisi homurtulu V8’i düşük devirlerde kullanıp, düz yolda gaza asılmak. SEC kendini bu şekilde en rahat hissediyor.

Geri dönüyorum, ne de olsa sadece laf olarak söylenmiş bir teklifi değerlendirerek otomobili kullanıyorum. Yani oldukça kısa bir deneyim oldu, aslında buna deneyim demek yanlış olacak; sadece tadına baktım 500 SEC’in.

Yine de bu bile birçok şey düşünmemi sağladı. Geçen aylarda 97 model bir Camaro kullanmış ve o otomobil hakkındaki tüm düşüncelerim olumsuz anlamda değişmişti. 500 SEC ise kalitesi, dayanıklılığı, güçlü V8 motoru, karizması ve bana hatırlattıklarıyla daha olumlu bir izlenim bıraktı üzerimde.

En azından çocukluk hayallerimi yıkmadı. Bu bile çok önemli bir şey benim için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder