18 Mayıs 2010 Salı

Otohaber dergisi- sayı 18- Ayrton Senna

Bir kahramanın ardından
1 Mayıs 2010, Ayrton Senna’nın ölümünün 16. yıldönümü, Brezilya’lı pilot bugün yaşasaydı 21 Mart’ta 50’inci yaşını kutluyor olacaktı

1 mayıs 1994 tarihinde yaşananlar, artık Formula 1’in eskisi gibi olmayacağı anlamına geliyordu. Williams Renault, San Marino GP’sinin 7’inci turunda, Tamburello virajında duvara doğru yönlenirken, direksiyondaki pilot son kez dünyaya bakıyor, çok sevdiği Tanrı’sıyla, en çok kullanmak istediği otomobilin direksiyonunda buluşmaya gidiyordu.


Çarpışma gerçekleştiğinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Dünyanın en iyi pilotu, insanların sevgilisi, taraftarların bir numarası artık yoktu. Williams ise artık Senna’nın hayatına mal olan üretici olarak bilinecek ve o günden sonraki tüm otomobillerinde Senna amblemine yer verecekti. Bu ilginç bir ironiydi çünkü Williams, 1983’te Senna’ya ilk defa bir Formula 1 otomobil kullanma şansı vermişti. Yani ağzına balı çalmışlardı bir kere. O günden sonra Senna’nın aklında hep bir Formula 1 otomobilinde yarışmak, her zaman bir Williams’ın direksiyonuna geçmek vardı.

Senna yaşasaydı herşey farklı olacaktı, Senna yaşasaydı Michael Schumacher belki de bu kadar dominant olmayacaktı, Senna yaşasaydı bugün 50 yaşında olacaktı. Bu yıl ölümünün 16’ıncı yıldönümünde kendisini bir kez daha anarken, aynı anda 50. yaşını da kutluyoruz. Ama her yıl olduğu gibi ölümünün verdiği hüzün ve melankoliyle dolu hepimizin içi.

Peki kimdi Ayrton Senna da Silva ve nasıl bir hayatı vardı? Burada rakamsal istatistiklerdense daha çok neler yapmış olduğuna göz atacağız. İşte Senna ve muhteşem kariyerinden bazı kareler:

Senna 1981 yılında yarış kariyerini şekillendirmek için İngiltere’ye gelir. Henüz 21 yaşındadır. İlk olarak Formula Ford 1600 serisinde yarışmaya başlar. Bu kariyerinin ilk tek koltuklu otomobilidir ve henüz ilk yılında 16 yarışın 11’ini kazanırken, birinde elde ettiği dördüncülük hariç diğerlerinde de ikinci olarak sezonu adeta domine eder.


Bu başarısı 1982'de kendisini Formula Ford 2000 kategorisine taşır. Çok geçmeden burada da şampiyonluğu elde eder. Sezon içinde Zolder’de yapılan biryarışta kendisini Nelson Piquet’ye tanıştırır ama Piquet, Senna’yı aşağılayarak yanından kovalar. Senna bu olayın üzerine yanındaki mekanikere dönerek şöyle der: “Bu hergeleyi bir gün yeneceğim.” Söylediği kişi o andaki F1 dünya şampiyonudur, kendisiyse henüz F1 otomobili kullanmamış, kariyerinin başında olan bir isimdir. Bu, Senna’nın karakterinin savaşçı özelliğinin ortaya çıktığı andır. Yenilgiyi asla kabul etmeyen, kazanmak için herşeyi yapan, kendisine olan inanılmaz güveni ve sarsılmaz azmiyle yoluna çıkan herkesi alta edebileceğini bilen bir yarışçıdır. Bunu ilerleyen zamanlarda diğerleri de görecektir.

1983’te F1’in bir alt kategorisi olan İngiltere Formula 3 şampiyonasına terfi eder. Sezonun ilk yarısını domine ederken Martin Brundle ile ikinci yarıda büyük bir rekabet içine girer ve yine şampiyonluğu kazanır.

Alt serilerde kazandığı başarılar Formula 1 takım yöneticilerinin dikkatinden kaçmaz ve Williams ile ilk F1 testine çıkar. Ardından McLaren ile teste çıkar ama iki takımın da koltukları dolu olduğu için 1984’de yarışmak için küçük bir takım olan Toleman ile anlaşır. Henüz ikinci yarışında puanla tanırşırken, o yıl Monako’da elde ettiği ikincilikte Lauda, Prost gibi isimleri geçer ancak Prost’u geçmeden önce yarış iptal edildiği için ikinci olarak görünür. Bu kariyerinin henüz altıncı yarışıdır ve yağmur altında ortaya çıkarttığı sürüş için birçok otorite şu açıklamayı yapar: ‘Senna otomobilinden maksimumu elde etti ve bunu yapılabilecek en zor yerde, en zor şartlarda yaptı. Tanık olduğunuz şey bir pilotun inanılmaz dokunuşlarla, cesaretle, incelik ve hassasiyetle ve karar verme yeteneğiyle elde ettiği bir başarıdır.’

Bunlar Senna’yı Senna yapan özelliklerdir ve sezon sonuna kadar iki kürsü daha elde ederek ‘ortada birşey yokken, sonuç alma’ yeteneğini gösterir.

1985’te Lotus’a transfer olduğunda artık büyüklerin arasındadır. Henüz ikinci yarışında Portekiz’de kariyerinin ilk galibiyetini alır ve sezonun son 7 yarışında elde ettiği 1 galibiyet ve 4 kürsü ile şampiyonayı dördüncü olarak noktalar. 1986’da Lotus’la iki galibiyet daha elde ederken, bir sonraki yıl İngiliz takımıyla olan son 2 galibiyetini alır bunlardan ilki Monako’da gelir. Sezonu üçüncü olarak noktalarken 1988 için McLaren Honda ile anlaşır ve efsanevi kariyerini şekillendirmeye başlar.
Takım arkadaşı zamanın en hızlı isimlerinden olan ‘Profesör’ lakaplı Alain Prost’tur. İkinci yarış olan San Marino GP’sinde McLaren’le ilk zaferini kazanırken sezon içinde bu başarıyı 7 kez daha tekrarlar ve Prost’un önünde şampiyon olur.

1988’de Prost’un Motorsport dergisi için yaptığı açıklamayı dinliyoruz: “Senna beni yenmek değil, yok etmek istiyordu. Takıma geldiği ilk andan beri motivasyonu bu şekildeydi.” Prost haklıydı, çünkü Senna takım arkadaşlarını düşmanı olarak görür ve onları yenmek için elinden geleni ardına koymazdı. Herşeyden önce ilk takım arkadaşlarını yenmeye odaklanırdı ve Prost’da bunların en iyisiydi.

Senna oldukça karmaşık karakteriyle tanınırdı. Hatta bazı açıklamalar ve davranışlarından çift karakterli bir tavır sergilediğini görüyoruz: Yarış otomobili içinde acımasız, savaşçı ruhlu, yenilgiyi kesinlikle hazmedemeyen (88’de Monako’yu kazanamadığı için saatlerce ağladığı bilinir), otomobil dışındaysa sevecen, utangaç, alçakgönüllü ve kibirli. Bundan dolayı çelişkili bir yapı ortaya koyardı. İstediğini elde ettiğinde, üzerindeki baskı azaldığında yarışçı kimliğinden uzaklaşır daha ‘insani’ özellikleriye ön plana çıkardı. Sezon dışında ülkesine gitmeyi çok sever ailesi, arkadaşlarıyla vakit geçirirdi. Bu sıralarda kesinlikle yarış atmosferinden bahsetmez, kendisini bu strese sokmazdı.

İnançlı bir kişiydi Senna. Hayatında çok kez farklı zamanlarda Tanrı’nın varlığını yanında hisseettiğini söylerdi. 1988’de Suzuka’da Prost’u geçip, şampiyonluğu kazandığı yarışın son turunda Tanrı’yı gördüğünü söylemiş ve bunun kendisine büyük bir güç verdiğini açıklamıştı.

1989’da yine Prost ile takım arkadaşıydı. Bu sefer şampiyonluk Fransız pilota giderken, Senna Japonya’daki efsanevi kazadan sonra Prost’a çok kızmıştı. Çünkü birçok kişi gibi o da şampiyonluğu o kazanın belirlediğini düşünüyordu.

1990 ve 1991 yıllarında elde ettiği şampiyonluklar kısmen daha kolay oldu. 1992 ve 93’te Williams Renault’lara ezici gücüne karşı pek birşey yapamazken, bu iki sezon içinde sadece 7 galibiyet elde etti.

1993 yılının son yarışı olan Avustralya GP’si çok ironik bir yarıştı ve birçok şeyin sonu anlamına geliyordu. Prost’un kariyerinin son yarışıyken, Senna ezeli rakibinin son yarışının kazanıyordu. Bu Brezilya’lının McLaren için çıktığı son yarışken, aynı zamanda kariyerinin de son galibiyetiydi.

Artık bir devir kapanmış bambaşka bir çağ başlamıştı: Williams ve Senna ortaklığı. Herkes Senna’nın bu güçlü otomobille tüm yarışları kazanacağını düşünürken işler hiç de beklendiği gibi gitmiyordu. İlk iki yarışta pol pozisyonu elde etse de zafer bir türlü gelmiyordu.

30 Nisan 1994’te kariyerinin son pol pozisyonunu Williams FW16 ile kazandı. O gün Avusturyalı pilot Roland Ratzenberger hayatını kaybederken, ertesi gün olacaklardan kimsenin haberi yoktu.

Senna’nın yakın arkadaşı olan F1 Sağlık delegesi Profesör Sid Watkins, sıralamalardan sonra Senna’ye şunları söylemişti: “Elde edebileceğin başka ne var ki? Üç kez şampiyon oldun bırak artık.”

Senna şu cevabı verdi: “Sid, bazı şeylerin üzerinde kontrolümüz yoktur. Bırakamam, devam etmem gerek.” Bazı efsanelere göre Senna ülkesinde görüştüğü kişilere “yarışmamaktansa yarışırken ölmeyi tercih ederim” demişti.

Yarış başladığında startta olan kaza, güvenlik aracının çıkmasına neden olmuştu. Güvenlik aracının kullanıldığı ilk yıl olduğu için araç otomobillerin lastiklerinin optimum sıcaklıkta tutacak hızda gitmiyordu ve bu da güvenlik tehditi oluşturuyordu. Yarışa tekrar başladığında Senna liderdi. Yedinci turda Tamburello virajına yaklaşan Williams hızla yoldan çıktı; belki lastikleri ısınmamıştı, belki de söylendiği gibi direksiyon mili kırılmıştı. Direksiyon, Senna’nın isteği üzerinde daha rahat etmesi için yarıştan önce kesilip tekrar yerleştirilmişti. Keşke, keşke otomobilinde rahat etmeseydin Ayrton, o zaman belki herşey daha farklı olabilirdi...

Senna Tamburello’da Tanrı’yı tekrar gördü ama bu defa Tanrı’nın isteği farklıydı. Senna bunu istemiyordu, frene bastı, bastı ama FW16’nın gideceği yer belliydi. Williams duvara çarptığında otomobilden kopan süspansiyon parçası Senna’nın kaskını delmiş ve kafatasının çatlamasına neden olmuştu.

Kazadan hemen sonra otomobile müdahale etmek için gelen Sid Watkins şunları söylemişti: “Oraya gittiğimde Senna’nın ruhunun otomobili terk ettiğini anlamıştım. O artık aramızda değildi.”

Her zaman kullanmak istediği otomobilin direksiyonunda, ilginç bir şekilde galibiyet elde edemeden, kendisinin de söylediği gibi yarışarak hayatını kaybetmişti. Her zaman birincilik için çalıştığı, savaştığı hayatına, yine liderlik koltuğunda son vermişti.
O dakikadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, hiç kimse onun yerini tutamayacak, hiçbir şey onun boşluğunu dolduramayacaktı. Artık bizler onun doğumgünü yerine ölüm yıldönümünü anacaktık...

Senna ve SanMarino GP’si
6 Mayıs 1984 yılından F1’deki ilk sezonunda otomobilinde çıkan bir arızadan dolayı bu yarışta start alamıyor.

1 Mayıs 1994 yılında yine otomobilinde çıkan bir sorundan dolayı, F1’deki son sezonunda bu pistte kaza yaparak hayatını kaybediyor.

McLaren’daki ilk galibiyetini 1988’de bu pistte alıyor.

Atılmış en iyi tur olabilir mi?
Bazı turlar vardır ki bir pilotu anlatmak için yeterli olabilir. 1993 yılında Donington Park, İngiltere’de (Avrupa GP’si) attığı tur Senna’nın kariyerindeki en iyi, hatta tüm F1 tarihindeki en iyi turlardan biri olarak tanımlanır. Sıralamalarda dördüncülüğü elde eden Senna, ilk turda beşinciliğe iner ama ardından ıslak zeminde McLaren’i ile adet uçmaya başlar ve henüz tur sona ermeden Schumacher, Wendlinger, Hill ve Prost’u geçerek liderliğe oturur ve yarışı kazanır. Bu tur ekstrem şartlar altında atılması imkânsız olarak tabir edilir ve en yakın rakibinden tam 3.5 saniye hızlıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder