10 Mayıs 2010 Pazartesi

Apeks Noktası- 'evo' dergisi Nisan 2010

Neden duyarsız kalma konusunda ısrarcıyız merak ediyorum. Neden tüm dünya belli bir şeyin peşindeyken bizler onu görmezden geliyoruz acaba? Tüm otomobil ve teknoloji üreticileri aynı hedefe odaklanmışken neden biz sadece motor hacmi konusuna takılıp kaldık? Çevre, küresel ısınma hiç mi önemli değil bizler için?

Ocak ayında ödediğim (ve temmuz ayında tekrar ödeyeceğim) yüklü motorlu taşıtlar vergisi, bu konu üzerinde düşünmeye itti beni. Bir yerlerde yanlışlık var. Toplum olarak kullandığımız araçların ne kadar emisyon değerine sahip olduğundan haberimiz yok.

Küçük bir örnek vereyim: Kaçınız bir otomobil satın alırken CO2 emisyonuna göz atıyor? Atmıyor, çünkü Türkiye’de CO2 emisyonunun önemi ve ne olduğu bilinmiyor. Birçoğumuz bayide satın almaya gittiğimiz otomobillerin camında yerleştirilen renkli göstergedeki CO2 değerlerinin anlamını soruyoruz yetkililere. Avrupa’nın birçok ülkesinde kullanıcılardan alınan motorlu taşıtlar vergisinin bu değer üzerinden alındığından da haberimiz yok.
CO2 emisyonu kabaca bir otomobilin egzozundan çevreye salınan zararlı gazın kilometre başına olan miktarı olarak tanımlanabilir. CO2, atmosferdeki sera etkisi yapan zararlı gazlarında başında geldiği için küresel ısınma konusunda baş rolü oynuyor. Bu oran, motorun hacmi ve gücüyle doğru orantılı olarak artarken kullanılan yeni teknolojiler sayesinde günümüzde oldukça düşük değerlere inmeyi başardı.

Mantığımı zorlayan şeyse şu: Ağırlığı sadece 1060 kg olan 2006 model Ford Fiesta ST (179 g/km) otomobilim için ödediğim motorlu taşıtlar vergisi, aynı model bir Mercedes E 200 kompressor (230 g/km), Audi A6 2.0 (199 g/km) ya da BMW 520i (219 g/km) kullanıcısıyla aynı miktarda. Bu nasıl olabilir? 1500- 1600 kg boş ağırlıktaki bu otomobillerin çevreye saldığı CO2 miktarıyla Fiesta’nınki bir olabilir mi? Olamaz tabii ki, olamayacağı için de vergisi de aynı olmamalı, Avrupa’nın önde gelen ülkelerinde sistem bu şekilde işliyor.

Yani açık söylemek gerekirse, Avrupa’da 2.0 lt bir otomobil kullanıyorsunuz diye cezalandırılmıyorsunuz. Alınan vergiler, otomobillerin çevreyi ne kadar kirlettiğinizle doğru orantılı olarak kullanıcılardan talep ediliyor. Bu durumda Fiesta ST kullanıcısıyla Mercedes ya da BMW kullanıcısı arasında farkla oluşması da doğal.

Sistemin mantıklı oluşu sadece bu konudan ibaret değil üstelik. Mercedes’in yaptığı şu açıklamaya dikkat çekmek istiyorum: Alman üretici, otomobillerin aerodinamik verimliliğini gösteren Cd değerindeki 0.01’lik düşüşün (yani otomobilin rüzgâr direnç katsayısının iyileşmesi) CO2 miktarını kilometre başına 1 g/km, ortalama tüketimdeyse 2 g/km iyileştirdiğini belirtiyor. Bu da motor teknolojisinde hiçbir ilerleme sağlamadan, sadece tasarımı geliştirerek daha çevreci bir otomobil geliştirilebileceğinin bir kanıtı.

Bu açıklama, yeni E Sınıfı’nın bulunduğu sınıftaki en aerodinamik otomobil olmasının ardında yatan anlamı gözler önüne seriyor. Mercedes, otomobili daha akıcı bir şekilde tasarlayıp çevreyi daha az kirletmeyi hedefliyor, ister istemez kullanıcıları için de olumlu bir gelişmeye imza atmış oluyor. Ama daha önce de belirttiğim gibi bizler için bunların hiçbiri önemli değil. Biz, motor hacmine ve otomobilin model yılına göre vergi ödemeyi sürdürüyoruz. Daha açık söylemek gerekirse; Mercedes gibi yenilikçi çözümler arayışına girmiş üreticilerin bu çabalarını önemsemiyoruz.

O zaman sorarım size Toyota, Honda, Mercedes, BMW, Lexus gibi dünya devlerinin üzerinde çalıştıkları hibrid gibi yeni teknolojiler neden ortaya atılıyor? Burada önemli olan verimliliği artırıp, tüketim ve emisyon oranlarını en aza indirgeyebilmek. Hibrid otomobiller, daha doğrusu emisyon oranı 100 g/km’nin altında olan otomobiller (dizel de olabilir) için Avrupa’da (İngiltere ve Almanya) motorlu taşıtlar vergisi alınmıyor; nedenini anlamak kolay.

Basit bir karşılaştırma yapmak gerekirse 89 g/km emisyon oranına sahip Toyota Prius için İngiltere’de vergi ödenmiyorken, Türkiye’de otomobilin içten yanmalı motoru 1.8 lt hacminde olduğu için, Prius kullanıcısı yıllık 1795 TL vergi ödemek zorunda. İşte ne demeye çalıştığımın çok net bir örneği sizlere. Diğer ülkeler teknolojiyi kullanıyor diye kullanıcıları adeta ödüllendirirken, bizler 1.8 lt motorlu olduğu için Prius kullanıcılarını cezalandırıyoruz. 2010 model bir Mercedes C180K (155- 160 g/km) kullanıcısıysa, otomobili 1.6 lt hacminde olduğu için Prius kullanıcısından daha az vergi (!) ödüyor. Evet, teknoloji için para harcamak bir yerde mantıklı ama işin bu kısmındaki mantıksızlık had safhadayken teknolojinin de bir anlamı kalmıyor.

Geçtiğimiz ay Mitsubishi i-Miev elektrikli otomobilin tanıtımına katıldım ve tüm lansman boyunca üzerinde durulan konu, otomobilin emisyon değerinin 0 g/km olmasıydı. Bu ve bunun gibi teknolojik gelişimleri kullanmayı tercih edenleri daha fazla teşvik etmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Avrupa’da süregen Euro4, Euro 5 ve Euro 6 olarak tanımlanan emisyon değerlerinin altında yatan mantık da yine aynı: Otomobillerin emisyon oranlarının düşürülmesi ve buna bağlı olarak çevreye daha az zararlı gaz salınması.

Çevreci otomobiller ve emisyon oranları sadece Avrupa’nın değil, tüm dünyanın üzerinde durduğu bir konu ve bunu göz ardı etmek olanaksız. Bir an önce dünyanın neleri takip ettiğinin farkına varıp, vergilendirme sistemimizi, ondan önce de genel düşünce sistemimizi değiştirmeliyiz.

Duyarsızlık ayrı bir şey, dünyanın ön ayak olduğu yenilikleri görmezden gelmek ayrı bir şey...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder